ACUN ILICALI VE ZEHİRLİ BAL

Son zamanlarda medyada Acun Ilıcalı hakkında çıkan haberleri okuduğumda, doğrusu uzunca bir süredir bu konularda okuyan, kafa yoran, tartışan ve yazan biri olarak hiç şaşırmadım. İçimizden bir bilge, şöhretin “zehirli bir bal” olduğunu söylemiştir. Evet, şöhret bal kadar tatlıdır; ne var ki, içinde insanı zehirleyen bazı katkı maddeleri vardır ve onlardan korunmanın pratik bir karşılığı yok gibidir. Başka bir deyişle, bu konuda bize verilmiş olan bünyesel savunma refleksleri fazla güçlü değildir. Acun Ilıcalı’nın yaptığı şey medeni kanuna göre “suç” teşkil edebilir; fakat bana göre yapılan işin suç olarak nitelendirilebilmesi birtakım prosedürel nedenlere bağlıdır.

Olayın tahlili, bundan ibaret değildir elbette. Dediğim gibi, kişisel olarak evlilik dışı bir ilişki yaşıyor olduğu için yadırgamadım onu. Birincisi, kadınların “güç”e ve onun açık bir belirtisi olan “şöhret”e iltica etmeye karşı erkeklere göre daha büyük bir zaaf ve istek içinde oldukları bilinmektedir. Erkeğin istediği ise başka bir şeydir ve milyonlarca bayanın kendisi ile birlikte olmak için can attığı hiçbir erkeğin direnç sınırları çok uzakta değildir. Kadın kendince “kölelik sözleşmesi”ni imzalattığı günün ardından tiyatronun ilk sırasında tek başına sere serpe ve tatlı hülyalar içinde mahmur halde oturup dururken, beklenmedik bir anda şimşek çakar ve bir anlığına ortamı aydınlatan ışıkta tam da önünde oturmakta olan bir ya da birçok bayanın siluetini “görür gibi” olur. Yaşadığı bu ilk şokun ardından, korkunç bir gök gürültüsü kopacaktır. O görür gibi olduğu kadın siluetleri hayal değildir ve sırf kadınlar yüzünden “öteki kadınlar”ın yaşadığı o yer, erkeğine en az güveneceği bölgedir.

İkincisi, bize öğretilmiş olan “Evlilik mutluluk içindir” yargısı, uluslar arası bir yalandır. Çünkü evliliğin mutluluktan çok daha temel işlevleri ve amaçları bulunmaktadır. Unutulmamalıdır ki, erkekler iflah olmaz aşk dilencileridir. Gece gündüz aşk dilenirler, kimseden aşk gasp etmezler. Uzun zamandır mağdurenin önünde oturan o gerçek kadınlar, oraya zorla getirilmiş değildirler. Bilakis, eşinden yorulmuş ve yeni bedenlere acıkmış olduğunu bildikleri o dilenciye taze aşk (ya da taze beden) sunarak aklını çelmek ve onunla birlikte tüm güçlerini de ele geçirmek üzere koşa koşa kendileri gelmişlerdir. Yani kadın erkek ilişkisi “aç dilenci”nin istemesi ile değil kadının onayı ile başladığı için, bir ilişkide illa bir sorumlu bulunmak istenirse, gözlerin dişi olanı araması daha mantıklıdır.

Eski Türk filmlerinin usta oyuncusu ve ünlü jön Fikret Hakan’ın “çapkın” biri olup olmadığı yönündeki bir soruya yanıt verirken yaptığı tespit geliyor aklıma: “Ben hiçbir zaman çapkın biri olmadım. Kadınlar bize geliyordu zaten. Kadınlar sizi beğenir ve kafaya takarlarsa, ararlar, sorarlar, bir şekilde bulur ve sizinle yatarlar. Asıl çapkın kadınlardır.”

Zaten görebildiğim kadarıyla, ortada Acun’a karısından başka kızan da yok…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mert Aslan Arşivi