
Uzakların Türküsü; Yemen
Yanık türkülerin, acıklı hikâyelerin, gurbet öykülerinin kaynağıdır Yemen. Türk milletinin anılarında; muhabbetle biraz da hüzünle anılır Yemen.
Yemen deyince aklımıza iki şey gelir; ilki peygamber aşkıyla yanıp tutuşan ve bu aşkla yollara düşen Veysel Karani, ikincisi yakın tarihimizde binlerce Müslüman Türk evladının şehit olduğu Yemen Savaşları.
Türk askeri Yemen topraklarını tek edeli yaklaşık bir asır geçmiş ne yazık bu süre zarfında Yemen halkı ne gün yüzü görmüş ne huzur. İç savaşlar, isyanlar, açlık, fakirlik Yemen halkının yakasını bırakmamış. Yemen halkı Osmanlı’yı işgalci bir devlet olarak görmemiştir, bilakis Osmanlı varlığını, huzurun ve adaletin kaynağı olarak görmekteydi.
Yemen, Zeydî imamların kontrolünde uzun yıllar kaldı. Mısır’ın alınışıyla kendiliğinden Osmanlı idaresi altına alınan Yemen, sıkça çıkan isyanların beldesi haline geldi. Halkı Müslüman olan iki millet arasında nasıl böyle bir anlaşmazlık ve fitne kol geziyordu, ilginçtir doğrusu. Yönetimsel olarak yapılan hatalar ve teşhiste ve tedavideki isabetsiz kararlar isyanların devam etmesinde etkili oldu. Fakat İngilizler başta olmak üzere batılı emperyalist güçlerin faaliyetleri dur durak bilmiyordu. Kuş, taş, çiçek araştırmaya geldim diyen yüzlerce casus ve misyoner hiç boş durmuyor, iki halk arasında fitne belasını taze tutuyorlardı. Cahillik ve fakirlik Batının parasını ve gücünü cazip hale getiriyordu.
Yemen’de faaliyet gösteren Abdullah Mansur; (asıl adı Wayman Bury) gibi kuş ve taş uzmanları görevlerini hakkıyla yerine getiriyordu. Tek amaç Doğunun zenginliklerini tespit edip, kontrol altına almaktı. Bin sekiz yüzlü yılların ortasında Yemen’in en önemli ticaret şehri ve ekonomik başkenti olan Aden’i işgal ederek, 1967 yılına kadar Yemen’de kalan İngiliz gücü elini oradan çekmedi. Biz ise Mondros Mütarekesi ile terk ettiğimiz Yemen’e son on yıla gelinceye kadar dönüp bakmamışız bile.
1.Dünya Savaşından sonra Güney ve Kuzey Yemen olarak iki ayrı devlet şeklinde yönetilen Yemen 1994 yılına gelinceye kadar birleşmeyi bile başaramamıştı. Halkı saf ve temiz olan, dünyadan çok da haberi olmayan bir halkın önce Portekiz, sonra İngiliz ve en son Rusya yanlısı yönetimin altında kalması nasıl izah edilecek?
“Osmanlı’nın Yemen’de ne işi vardı?” sorusu ile sıkça karşılaşırız, bu soruyu soranlara şu soruyla karşılık verilmeli bence; Hemen Yemen’in karşısında Somali’de, Eritre’de, Cibuti’de, Aden’de İngilizlerin, Fransızların ne işi vardı acaba? Kaldı ki saydığımız devletler sömürge arıyorlardı, emperyalist amaçlarına coğrafya arıyorlardı. Osmanlı, Yemen’e daha fazla toprağım olsun diye gitmedi, asla o topraklarda işgalci olarak bulunmadı. Harameyn’in güvenliği değilse nasıl sağlanırdı?
Son günlerde Arap dünyasını saran sosyal, siyasal, toplumsal olayları değerlendireyim demiştim Yemen’den başlayarak. Ancak Yemen gönlümüzün hüzün telini oynatınca söz uzadı. Günümüzü değerlendirirken tarihsel süreci gözden kaçırmak en hafifi ile hafıza kaybına neden olur vesselam.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.