'Türkler Uçuyor'sa Stadyumda Kimler Var?

2010 Dünya Basketbol Şampiyonası ülkemizde gerçekleştiriliyor. Şampiyona ile ilgili pek çok organize ve etkinlik yapılacak. Bu tür organizelerin görsel yönü daha çok medya aracılığı ile takip edilir. Reklamlar, böyle büyük bir organize için kaçınılmaz bir zorunluluktur.

 

Ev sahibi olarak Türkiye adına çekilen pek çok reklam filmi var. Belki bunlardan en dikkat çekici olanı ve keyiflisi, “Türkler Uçuyor” sloganı ile yapılmış reklam çalışması. Salonda basketbolcularımızdan smaç vurmasını öğrenen paraşütçülerimiz, yerden beş bin metre yükseklikte seyyar bir potayı basket yağmuruna tutuyorlar.

 

Gerek kurgusu gerekse basketbolun zıplamakla bağlantısı düşünülünce isabetli bir proje olduğu söylenebilir. Sloganı ve müziği de filme ayrı bir canlılık katmış. Turnuva başlayınca, basketbolcularımızın ne kadar uçtuğunu göreceğiz elbet.

 

Peki ya futbol takımlarımız; bir Perşembe akşamı beş dakikada üç takımımız eleniverdi. Öyle değil mi ama? Trabzonspor beş dakika içinde iki gol yedi. Belki rakibi dünya devlerinden biri tamam da böyle önemli bir maça bir gün kalmışken, takımın en güçlü oyuncularından birini garip bir transfer hikâyesi ile elden kaçırmak nasıl oluyor?

 

Galatasaray aynı dakika içinde hem gol attı, hem gol yedi. Galibiyet yeterken son dakikada golü buluyorsun, dönüşünde garip bir gol yiyorsun. Lig başlamış, yöneticiler transfer çalışması hakkında beyanat veriyor. İki hafta olmuş, ne lig ne Avrupa, gerek var mı transfere?

 

Fenerbahçe normal sürede tek golle galip, yetiyor mu? Hayır. İkinci golü bulamadın mı, uzatmada elin oğlu “güle güle” der sana. Beşiktaş rahat galip geldi gibi görünüyor. Rakibin kaç şutu direkten döndü, kaç pozisyonda kaleci şanslıydı? Futbol şansı o gece rakipten yana olsaydı, sonuç böyle olmazdı belki. Elbette futbol, netice oyunudur. Gruplarda göreceğiz durumu.

 

Neticede, beş dakikada üç takımımız Avrupa defterini kapattı. Sadece Fenerbahçe futbol takımının dolar olarak değeri, rakibini üçe katlar. Şimdi, milyonlarca doları, avroyu birkaç futbolcuya veriyorsunuz, daha da transfer lazım diyorsunuz. On tane yabancı futbolcu var takımlarda. Onların da oynaması tam bir matematik problemi gibi, 6+2+2=10, sahi kaç yerli oynar bu takımlarda?

 

Madem, Avrupa’da başarılı olamıyoruz, işsizliğinde en önemli sorun olduğu ülkemizde, biz bize top oynayacaksak, yabancıları gönderelim, gençlerden kurulu takımlarla güle oynaya top oynayalım. Nasılsa içimizden biri şampiyon olacak, gelecek yıl da sırayı bir başkasına veririz. Çok mu ironi oldu?

 

Türkler, iyi başlar da sonunu getiremez diye bir algılayış var. Tamamen yanlış ve asılsız. Değilse sonuna kadar getirdiğimiz dakikaları hiç boşa götürür müyüz?

 

Basketbolda da, oyunun sonunu yani son dakikalarını iyi oynamak ayrı bir özellik ve avantajmış. Çünkü, kimi zaman üç dakika, mola, faul atışları filan derken on dakika sürebiliyor. Basketbol Milli Takımımızın da, oyunun sonlarını iyi oynayamadığı gibi bir söylenti dolaşıp duruyor, bakıp göreceğiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hakan Bahçeci Arşivi