Sıfır sorunu doğru anlamak

Komşularla sıfır sorun’ politikası, Dışişleri Bakanımız ve aynı zamanda Konya milletvekilimiz olan Ahmet Davutoğlu’nun, hem Türkiye’ye hem de bölgeye gelecekte küresel sistemde daha gür bir ses olma imkânını sağlamak adına geliştirdiği bir politikadır. ‘Sıfır sorun’a ihtiyaç duyulmasının haklı gerekçeleri var tabi ki. İmparatorluğun yıkıldığı ve ulus-devletin kurulduğu yıllarda yeni kurulan cumhuriyeti yaşatmak adına çeşitli ‘öteki’ler yaratılmıştır. ‘Öteki’ yaratma sürecinde de çok sayıda düşman yaratılmıştır. “Yunan düşman”, “Ermeni düşman”, “bizi sırtımızdan vuran Arap düşman”… Yaratılan bu düşmanlarla ötekini tanımlayan ulus-devlet öteki olmayanı yani kendi kimliğini de tanımlamış oluyordu. Bu durum sadece Türkiye’de böyle gerçekleşmedi. Dünyanın her yerinde ulus-devlet yapılanması kimlik oluşturmak için yani halkın “ben kimim” soruna cevap verebilmek için “sen şusun” cevabını vermeden önce “şu öteki” dedi. Böylece kendini -öcü gibi lanse edilen- ‘öteki’nden görmeyen herkesi yanına alabilecekti. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Kemalist ideolojinin de ‘öteki’leri vardı. Bunlar az önce de saydığım gibi; Yunanlılar, Araplar, Ermeniler… Dolayısıyla komşularımızla halkımızın bilinçaltına kadar işleyen bir sorunlar yumağımız vardı.
Osmanlı Devleti’nden ayrılan devletler ile Türkiye arasında yukarıdaki paragrafta anlatmaya çalıştığım şekilde kurulan ben ve öteki ilişkisinden dolayı karşılıklı olumsuz bakış oluşturuldu. Osmanlı’dan sonra emperyalist devletlerin egemenliği altına giren eski Osmanlı topraklarında yaşayan halklar aldıkları oryantalist eğitimin de etkisiyle Osmanlı’yı dolayısıyla da Türkler’i sömürgeci olarak öğrendiler. Dolayısıyla Türk kimliği de bu eski Osmanlı topraklarında yaşayan halklar için artık bir ‘öteki’ydi. Karşılıklı kötü bakış etliye sütlüye dokunmayan ve içe kapanmacı politikanın mottosu haline gelen “yurtta sulh, cihanda sulh” anlayışıyla birlikte iyice yerleşti ve komşularıyla ilişki içerisinde olamayan bir Türkiye meydana geldi. Bu durum çeşitli iktidarlar döneminde aşılmaya çalışılsa da halklar arasında oluşan bu olumsuz bakış ve uluslararası konjonktür gereği düzelme imkanı bulamadı. Örneğin Adnan Menderes döneminde kurulan Bağdat Paktı bu ve benzeri gerekçelerle işlerlik kazanamadı. Özal döneminde yine aşılmaya çalışılan politika Ahmet Davutoğlu’nun dışişlerinde etkili olmaya başladığı günlere kadar işlerlik kazanamadı. Ahmet Davutoğlu’yla birlikte bu politikanın daha etkili ve başarılı olmasının altında yatan iki temel sebep var. Birincisi Ahmet Davutoğlu’nun bu politikanın teorisyeni olması ikincisi ise iktidarda olan Ak Parti hükümeti’nin içe kapanmacı ve koşulsuz batıya dönük dış politika anlayışında olmamasıdır. Güçlü bir iktidarın da tam desteğini alan ‘sıfır sorun’ politikası  tüm hızıyla gerçekleşme yolunda ilerliyor. Burada çok ciddi bir kafa karışıklığı var. Özellikle Arap Uyanışı süreciyle birlikte Baas rejimiyle yaşanan sorunların bölgeyle “sınırsız sorun” politikası gibi anlaşılması ciddi bir yanılsama. Ahmet Davutoğlu’nun bu politikasını yanlış anlamanın nedenine de aslında bu anlayışı analiz ederek ulaşabiliriz. Bu yanlış anlama bir devleti sadece -meşru veya gayrimeşru- yönetici elitinden ibaret görmemizden kaynaklanıyor. Ülkenin bana göre artık meşruiyetini kaybetmiş iktidarının halkını katletmesine razı olmayan Türk dış politikasını bu anlamda bu komşu ülkeyle sınırsız sorun içerisinde göremeyiz. Meşru olmayan iktidarla sorun içerisinde olan Türkiye’nin halkla olan ilişkilerine iyi bakmak gerek. Bu anlamda bir örnek vermek gerekirse; Tunus’taki uyanış sürecinin sonunda ülkeyi ziyaret eden liderlerden Türkiye Başbakanı on binlerce insana konuşma yaparken Fransa ve İngiltere devlet başkanlarının -halktan- konuşacak muhatap bulamadığı günleri yaşadık. Bu durum Suriye’de de süreç sonrasında böyle olacak. Bu bahsettiğim kafa karışıklığı Türk halkının bizzat yaşadığı kafa karışıklığıdır. Yoksa Türkiye’nin potansiyelinin farkına varmasından korkanların olayı saptırmasından bahsetmiyorum. Toplumda bu politikaya yönelik kafa karışıklıklarının giderilmesi adına ciddi çalışmalar yapılmalıdır. Bu politika anlatılmalı ve Arap Uyanışı süreciyle ‘sıfır sorun’ politikasının çökmediğini tam aksine Arap Uyanışı sürecinin ‘sıfır sorun’ politikasına hizmet edecek bir süreç olduğunun ve Ortadoğu’ya orta vadede barışı, huzuru ve demokrasiyi getireceğinin anlatılması lazım. Halkın bu anlamdaki soru işaretleri giderilmeli ve bana göre Türk Dışişleri tarihinin en büyük politikasına halkın tam desteği sağlanmalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Arif Tekeli Arşivi