
Hakan Bahçeci
DİZİLER BİTERKEN
Yayınlanma:
Sezon finali yapıyor televizyon dizileri. Her biri birer sinema filmi uzunluğundaki haftalık seyirlikler. Herkesin kendince takip ettiği hayal ürünü senaryolar. Bu hayal ürünü ifadesini ben değil, yapımcılar diyor; “Bu dizideki kişi ve olaylar tamamen hayal ürünüdür.” Hayal de olsa, gerçek hayattan uzak değil hiçbiri.
Diziler üzerine daha öncede yazmışım, daha sonrada yazacağım elbet. Hayatımızın vazgeçilmezi olan bu diziler, ortalama bir Anadolu ailesinde vazgeçilmez birer alışkanlık haline geleli epey oldu. Televizyon karşısına geçmek, bir deyimdir artık.
Dizilerin olumlu yönü vardır, olumsuz yönü olduğu kadar. Bu ön kabulle birlikte, sistemin insanı sıradanlaştırma, durağanlaştırma ve kolay idare edebilme çabasının bir ürünü olduğu gibi bir de iddiam yok değil elbette.
Dizilerin içimizden kendi hayatımızdan kesitler içerdiği muhakkak. Bununla birlikte olanı göstermenin yanında olması gerekeni de göstermeye çalıştığı muhakkak. Olması gereken dediğimiz tüm formların bize uyup uymadığı ile ilgili bir sorun var sanırım. Tüm dizilerde kötü karakteri oynasa da, tüm roller taklit edilmeye, öykünmeye açık görünüyor.
Biz de kadın erkek ilişkileri inanç ve millet hayatı üzerinden yürür. Zararını da görmedik. Son zamanlarda dizilerin vazgeçilmez karakterleri arasında küçük çocuklar yer alıyor. Neredeyse tüm dizilerin başrolündeki erkek ile kız arasında bir gönül ilişkisi ya var ya da olmak üzere. Kimisi yasak kimisi imkânsız ilişkiler üzerine kurgulanmış vaziyette. İşin tuhaf tarafı da bundan sonra başlıyor sanırım. Gönül ilişkisi, flört, çıkma, hoşlanma artık ne isim verirseniz verin, tüm bunları dizinin hemen her yaşındaki oyuncusu için görmek mümkün. Ufak beyimiz, kız arkadaş ediniyor yetmiyor büyüklerinden işin incelikleri hakkında rehberlik hizmeti alıyor.
Okul çağındaki her çocuk karakter, sınıfındaki ya da mahallesindeki karşı cinsten birine ilgi duyuyor ya da “çıkıyor”. Lise çağındaki gençlerin tamamına yakını bir flört yaşıyor. Buna karşı gelen ebeveynle, her nasılsa dizideki kötü kişiler oluyor. Medeni olmaktan uzak, anlayışsız birer ana baba figürü olarak yansıtılıyorlar. Anlayışsız baba- anneler çoğaldıkça flört yaşı küçülüyor. Daha tazecik beyinler, nasıl oluyorsa aldatmak, terk etmek, ihanet gibi oldukça ağır ve yoğun duyguları taşımak zorunda kalıyorlar. Dizilerdeki mantık hatalarını, kurgu zaaflarını inceden inceye inceleyenler bu durumdan hiç rahatsı değil nedense. Örnek göster diyenler, herhangi bir kanalın herhangi bir dizisini bu gözle bir takip etsin dilerim. Arka Sıralardan başlayıp, Umutsuz ev kadınlarına, adını Feriha koyanlardan Cazibeye kadar hangi dizi sayılmaz ki?
Diziler, televizyonun vazgeçilmez ürünlerinden, kolay ve bol getirisi var. Vakit doldurmak için de bulunmaz nimet. Özeti, yenisi, tekrarı derken sağmal bir sektör oldu çoktan. Senaristlerin iyi niyetli olduğunu düşünmek gerekir mi bilmem. Ancak yazanların kötü niyetli olmadığını da ispatını isterim.
Sigara ve alkol kullanım yaşının çok düştüğünden bahsedenler, flört yaşı hakkında ne düşünüyor acaba? Kadın erkek ilişkilerini siz büyükler çözememişken gencecik beyinlerden bunu nasıl beklersiniz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.