Başbakanın Maç Keyfi

Halk Pazar sabahı oyunu kullandı, evde Pazar gününün keyfini çıkardı. Akşamüzeri sonuçlar açıklanmaya başlayıp, işin rengi belli olmaya başlayınca aslında birçok kimsenin üzerinden sanki ağır bir yük kalkmış gibi hafifledi herkes.

 

Başbakan, sürdürdüğü “evet” kampanyasının sonucunu almış ve bir nevi güvenoyu almış bir eda ile teşekkür konuşması yaptı. Sözleri seçilmiş ve özenle kurulmuştu. Sanırım teşekkür etmediği kimse kalmadı.

 

Her seçimin ve oylamanın sonuçları üzerinde farklı ve özgün yorumlar yapılacaktır. Matematik ve sayılar ancak kâğıt üzerinde kesindir. Misal 42 sayısı, 58’e göre küçüktür. Ancak 42 sayısını kendi açınızdan tek başına değerlendirdiğinizde “olumlu” bulunabilecektir. Altıncı kez referanduma gitti bu millet. Çoğunda kendisine sorulanı kabul etti, evet dedi.

 

Bu oylamanın sonuçlarını gerek hükümet, gerek muhalefet derin analizler yaparak sorgulamalı. Boykotçuların böyle bir işe kalkışmalarına gerek yok bence. İktidar, madem böyle özgürlükçü bir değişim gerçekleştiriyordu, madem darbelerle yüzleşme ve hesaplaşma vardı, hayır diyenler neden ikna edilmedi?

 

Muhalefet ve “hayır” cephesi için durum daha karmaşık ve çelişki dolu görünüyor. İlk başından beri olayı bir “sen ben” kavgasına dönüştürmüşlerdi. “Hayır” için ileri sürdükleri karşı duruşa bir türlü ikna edici ve tutarlı tezler sunamadılar. Daha çok varsayım ve ihtimal hesapları ile hükümetin üzerinden yürüttüler kampanyayı. Temel yaklaşım, “O yaptıysa, vardır bir çapanoğlu!” korku ve vesvesesi olunca, uzlaşma ve hoşgörü yerini saldırı ve kavgaya bırakabiliyor.

 

Statüko yanlısı olmak ve değişimin kurallarına ayak uyduramamak kendini inkâra kadar gidebiliyor. Değilse köklü bir anlayışın eskisi, yenisi olur mu, tartışmak gerekir sanırım.

 

Bu temel çerçeve içinde, sonuçlardan sonra kimisi yazılı açıklama yaparken, kimisi oy “kullanamamanın” verdiği mahmurlukla ancak gece yarısı kameraların karşısına çıktı. Başbakan, hemen tüm seçimlerden sonra olduğu gibi, gayet sakin ve bilinçli bir teşekkür konuşması yaptı. Sağduyu çağrısını yeniledi ve hatta kırgınlıklar için özür diledi.

 

Yaklaşık bir saat konuşan başbakan, basketbolcularımızın final maçını izlemek üzere basın toplantısını bitirdi. Başbakan, üçüncü bir bayram yaşmamak istiyordu şüphesiz. Hani şöyle bacak, bacak üstüne atıp, keyifle bir maç izleyecekti.  

 

Basketbol Milli Takımımız turnuvada oldukça başarılı sonuçlar aldı. Yarı final maçında Sırbistan ile oynanan oyunun heyecanını ve son saniye yaşanan mucizeyi unutamadıkları belli oluyordu. Takım maçın sonunu oynamasını öğrenmiş gibiydi. Savunmamız güçlü ve yırtıcı hücum hattımız istekli ve takipçiydi. Bir gün önce, sabaha kadar uyumadıkları ve dinlenemedikleri belliydi. Zaten rakip de Amerika idi, yani basketbolun ülkesi. Nitekim Amerika takımı maçın başından itibaren kontrolü ele aldı, takımımızda savunma aksadı, hücumda eller titredi. Oyunun sonunu oynamaya gerek bile kalmadı. Dünya ikinciliği de kötü değildi.

 

Başbakan maçı keyifle izledi ama oylamadan sonra içinde tuttuğu bağırma ve doyasıya alkışlama, gülme ihtiyacını gideremedi belki de. Ancak sonrası daha ağırdı. Ödül öreninde, bir ülkenin cumhurbaşkanı ya da başbakanı tüm dünyanın izlediği bir anda neden yuhalanır, hangi akla hizmettir?

 

Bir başbakan ya da cumhurbaşkanı oraya gelenlerin adına yani senin ülkenin adına ödül veriyor. Orada bulunanların yüzde elli sekizi “evet” demedi mi zaten? “hayır” diyenlerin başbakanı değil mi? Bu kadar mı matematikten korkuyoruz? Sporu seven ve hatta anlayan yöneticiler, ülkede layığı ile gerçekleştirilen bir organizenin son gününde oradalar, yuhaladın da ne oldu?

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hakan Bahçeci Arşivi