
Bakanı Gördün mü Durma Yuhala!
Ülkede bir kesim, ne varsa iğdiş edilecek sahiplenmeyi çok seviyor. Sahiplenmenin ötesinde tekeline alıyor. Bu kesim kimlerden ve nasıl oluşur, tarihte nasıl anılırlar tartışılır ancak zihniyet hiç değişmiyor. Bir de buna iyice ideolojik hırs eklendi mi kesim olan olana.
Cumhuriyet’i de sahipleniyor aynı kesim. Alternatif kutlamalar yapıyor kimisi. Herkes istediği gibi kutlamalı bence lakin burada kutlamanın “alternatif” olması mühim nokta. Eğer alternatif olmayı düşünüyorsanız, asıl olanla bir probleminiz var demektir. Asılla probleminiz yoksa aslı temsil edenle bir uyuşmazlık yaşıyorsunuz sanırım.
Konuyu Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına getirmeyeceğim. Taraflar ve taraftarlar yeterince tartışacak eminim. Benim diyeceğim aynı zihinsel yapının hemen her noktaya sirayet etmesinden dolayı toplumda oluşan ideolojik uçurumun derinleşerek büyüyor olmasıdır. Öyle ki bu derinleşme, “doğru”nun ve ortak faydanın bile tanımını saydamlaştırmış ve zeminini kaygan hale getirmiştir.
Bir şekilde, karşı durduğu siyasi yapının, grubun, cemaatin her ferdine, her faaliyetine şüpheci ve negatif bir yaklaşımla bakanlar, muhabbeti ve neşeyi ıskalamış olabiliyor.
Tenis sporunu ilgili olanlar bilir. Jakoben ve elit bir spordur. Bu sporla uğraşmak da bu sporu yapmak da maddi güç ve statü gerektirir. En azından benim bildiğim öyle. Nitekim soyluların oynadığı bir oyun olarak İngilizlerin tarihinde önemli bir yer tutar. Düzenlenen turnuvalar; isim yapmış, milyon dolarlı ödüllerin konduğu, kelli felli seyircilerin takip ettiği büyük bütçeli organizelerdir. Kullanmaktan pek de hazzetmediğim bir kelime ile, prestijli bir iştir.
İstanbul’da da oldukça prestijli bir tenis turnuvası yapıldı. Dünya tenis sıralamasında ilk sekiz arsında yer alan kadın tenisçiler, bu turnuvada kozlarını paylaştı. Kolay bir spor olmadığını en azından izlerken bile fark edebilirsiniz. Raketle vurulan o küçücük top havada 200 km. hıza ulaşabiliyor ve müsabakalar ortalama üç saat sürüyor.
İstanbul'da yapılan TEB-BNP Paribas WTA Championships uluslararası kadınlar tenis turnuvasında tekler finali yapıldı. Bu sporun geleneği üzerine hemen maçın ardından kupa törenine geçildi. Tam bir seremoni ve ritüeller dizini olarak geçen bu törenlerin aynısı İstanbul’daki final sonrası da hazırlanmış. Buraya kadar her şey normal gibi, Sinan Erdem Spor Salonu oldukça haşmetli görünüyor, ambiyans yerinde, güzel bir final maçı olmuş, “en azından yorumcular öyle söylüyor”, sporcular gülüyor, finalde Amerikalı Serena Williams, Rus raket Maria Sharapova'yı yenerek şampiyon olmuş, kupalar verilecek. Peki ne oluyor;
Karşılaşmanın ardından düzenlenen seremonide, kupaları vermek üzere törene çağırılan Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, seyirciler tarafından yuhalanıyor.
Devletin spora ilgi göstermediğini, yeterince destek vermediğini söyleyenler yapmışsa bu işi, adam daha ne yapsın, çok da bilinmeyen bir sporun organizesinde büyük rol oynamış. Ama bu işin öyle olmadığı bir gerçek, yuhalama işini yapanlar ideolojik davranmışlardır. Zihinsel yapı şu; sizin burada işiniz yok, burası bizim, siz bundan bir şey anlamazsınız, tıpkı cumhuriyet bizim size ne diyenlerde olduğu gibi. Düne kadar, değil salonda canlı, televizyonda bile tenis maçını izleyemeyenler bunu sağlayanlara böyle teşekkür etmiş olamazlar değil mi?
Anadolu’da bir köy kahvesinde bu maçı açarsanız yuhalanırsınız, iki baldırı çıplağı izletiyorsunuz diye. Sahi hangisi haklı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.