
Atamız Dede Korkut
Bu yazımda size atamız Dede Korkut’u anlatmak istiyorum. Evet, Dede Korkut, hepimizin duyduğu ama hiçbirimizin tanımadığı Korkut Atamız.
Benim beş yaşında bir oğlum var, adı Ertuğrul. Şimdiden kitap meraklısı…
Geçenlerde annesi ile Albaraka Türk Katılım Bankasına gitmişler. Orada Ertuğrul Albaraka Türk Katılım Bankasının küçük yaştaki okuyucuları için hazırladığı hikâyeleri görmüş. Bizim Ertuğrul istemiş bankacı amcaları da ona bu hikâye kitaplarından vermiş. Ertuğrul’un okuma merakından bizde 5 adet Albaraka Türk Hikâye kitabı oluşmuş durumda.
Zannediyorum daha fazla varmış ama bize ellerinde ancak bu kadar olduğundan 5 tanesini verebilmişler.
Neyse ben akşamları bu hikâyeleri Ertuğrul’a okuyorum. Her biri birbirinden kıymetli hikâyeler. İşte onlardan bir tanesini, Deli Dumrul, isimli hikâyeyi okuyunca ben bizim Atamız Dede Korkut’u yeniden tanıma ihtiyacı duydum. Kendime kızdım “neden bu güne kadar yabancı kaldım Atamız Dede Korkut’tan” diye ama işte bu bir vesile ve ben tanımaya çalışıyorum, size de bu yazımda biraz Dede Korkut’u anlatacağım. Bilimsel bir araştırma olarak değil tabi… Amacımız tabiî ki ders vermek de değil, amaç biraz olsun günlük hayatımıza neşeyi, seviyi, dostluğu aşkı katabilmek…
Dede Korkut ve onun gibi değerlerimiz aslında bizim öz ve güzel hayatımızın birer aktörleridir. Ben çocukluğumda o hayatı görmüştüm. O hayat sıkıcı bir hayat değildir, neşeli bir hayattır, hırsların törpülendiği, ahlaklı ve samimi bir yaşam. Bizim olan gülüşler vardır orada, bizim olan saygılar, bizim olan sevgiler, bizim olan hasret, bizim olan aşk. Kızımız, kızanımız, erkeğimiz, delikanlımız, çocuğumuz, atamız hepsi oradadır.
Biz Oğuz Boyuyuz. Bizim içimizdeki o cevher dünyaya yıllarca yön vermiş bir medeniyetin kaynağıdır. Hamaset yapmak için bunları yazmıyorum. Bizim atalarımızı düşünün, dedelerimizi, ninelerimiz düşünün. Komşularımız, ahbaplarımızı düşünün. Yıllarca bu topraklarda var olan kültürün özü bu. İşte o kaynayan kazanı, sarı başağı, kuşanılan kılıcı, mertliği, samimiyeti, fethi anlatıyor bize Dede Korkut hikâyeleri.
Ben küçük yaşlarımda Derbent’in küçük bir köyünde yaşadığım çocukluğumda hep bunları görmüştüm. Bizim bir Ahmet Amcamız vardı, yok amca değil biz ona Ahmet Emmi diyorduk. İşte bizim Ahmet emmimiz bize bu hikâyeleri anlatırdı. Zannetmiyorum. Ne Vatikan Kitaplığından Dede Korkut Hikâyelerini okumuştur ne de Almanya’nın Dresten şehrindeki Dede Korkut yazmalarından okumuştur. Bizim Ahmet emmiye (rahmetli olmuştur eminim çoktan, Allah rahmet eylesin) bu hikâyeleri ataları anlatmıştı, onlara da onların ataları ve bu silsile Oğuz Boyunun ta var oluşundan bugüne kadar anlatıla geldi. Bu bizim bütün değerlerimiz gibi bu şekilde günümüze gelmiş oldu.
Yıllarca damıtılmış bir öz kültür, bizimkisi. Ama ne yazık ki bu çağda yenilmiş bir kültür olarak varlığını sürdürüyor, ya da sürdürmek için zorlanıyor. Yeniliyor, batı onu yeniyor. Artık şarkısı eski şarkı değil, türküsü eski türkü değil. Dostluk eski dostluk değil, aşk eski aşk değil, sevgili eski sevgili değil. Daha da kötüsü ana eski ana değil, baba eski baba değil evlat eski evlat değil.
Hayatımızdan gülümseme, sevgi, anlayış, aşk atalarımız gibi koymuş gitmiş. Onlar olmayınca güzelliklerde olmuyor elbette. Olsa da eskisi gibi olmuyor. Oysa benim çocukluğumda işler çok ağırdı, ailemiz çiftçilikle uğraşırdı, makineler bu kadar gelişmiş değildi. İnsanlar güneşin altında akşama kadar ekin biçerlerdi. Su kilometrelerce uzak pınarlardan biz çocuklar tarafından eşeklerin sırtında getirilirdi. Çay yoktu, yemek yoktu. Ama insanlarda gülümseme hiç eksik olmazdı. Rahmetli Hacı Babam harmana geldiğinde herkeste bir saygı belirir ve o sıcağın altında saman tozunun içinde insanlar hala fikri mülahazaları konuşur, güler, neşelenirdi. Çocukların birbirleri ile kavga etmeleri kimse tarafından dert edilmezdi. Herkes zaten birbirine yardım eder, kimse kimse için kötü düşünceler içinde olmazdı.
Ama yıllara yenildi biliyorum bizim kültürümüz, Oğuz Boyu hiç olmadığı kadar darboğaz içerisindedir. Bu darboğaz şehirlerimizin istilasından daha tehlikelidir, zira kültürümüz istilaya uğramıştır ve yeniden canlanmaz, yeniden kendimizi oluşturmazsak, Korkut Atamızı tanımazsak bilesiniz ki gelecek yüzyılda bizlerin esamisi okunmayacak. Genetik olarak var olsak da kültürel anlamda yok olacağız.
Bu arada Dede Korkut atamız Oğuzun Bayat Boyundandır. Peygamber Efendimiz zamanına yakın bir zamanda doğmuş ve uzun bir süre yaşamıştır. Oğuz Kavmine İslam’ı Öğretmiştir. Salmanı Farisi’nin onu Oğuzlara şeyh yaptığına inanılır. Bilge bir kişidir. Oğuzun bütün sorunlarını o çözer, keramet ehlidir, çocuklara ad koyar, cenazelerin namazlarını kılar, bayramda ilk onun eli öpülür.
Dede Korkut atamızın iki yazma nüshası var, ama onlarda Türkiye’de ve Oğuz Boyunun elinde değil; birisi Vatikan Kitaplığında, diğeri Almanya’nın bir kenti olan Dresten’de bir kitaplıkta. Yazılı olarak ilk defa ülkemizde 1916 yılında Kilisli Muallim Rıfat Bilge Dresten kitaplığındaki nüshadan örnekle ilk hikâyeleri gün yüzüne çıkartmış. Yaklaşık 9 hikâye var.
Bu arada Dede Korkut atamızın hikâyeleri Kardelen Yayınları tarafından yeniden okuyucunun ilgisine sunulmuş durumda. Kardelen Yayınları biliyorsunuz Mustafa Çalışkan Abimizin yayınevidir. Mustafa Bey’i bunun içinde kutlamak istiyorum.
Ayrıca Bayburt’ta her yıl 16 Temmuzda Korkut Atamız anılıyor ve burada metfun olduğu düşünülüyor.
Mutluluk huzur bizden çok uzakta değil. Dede Korkut atamızı keşfedin ve her şeyin bizim içimizde olduğunu da görmüş olacaksınız. Atamızın bir duasıyla yazımızı bitirelim:
“Onlar da bu dünyaya geldi geçti
Kervan gibi kondu göçtü
Onları da ecel aldı yer gizledi
Fani dünya yine kaldı
Gelimli gidimli dünya
Son ucu ölümlü dünya
Kara ölüm geldiğinde geçit versin. Sağlıkla, akılla devletini Hak artırsın. O övdüğüm yüce Tanrı dost olarak medet eriştirsin.
Dua edeyim hanım: Yerli kara dağların yıkılmasın. Gölgeli büyük ağacın kesilmesin Taşkın akan güzel suyun kurumasın. Kanatlarının uçları kırılmasın. Koşar iken ak boz atın sendelemesin. Vuruşunca kara çelik öz kılıcın çentilmesin. Dürtüşürken alaca mızrağın utanmasın. Ak bürçekli ananın yeri cennet olsun. Aksakallı babanın yeri cennet olsun. Hakkın yandırdığı çırağın yana dursun. Kadir Tanrı seni namerde muhtaç eylemesin hanım hey!”
Âmin… Bütün İslam Âleminin Miraç Kandili Kutlu olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.