Şüphesiz birçoğumuz “üretim, insanoğlunun var olduğu günden bu yana önemlidir” görüşündedir. Önemi zaten biliniyordu diyebilirsiniz ama sandığımız gibi, Reel Ekonomi’nin temel unsuru olan ÜRETİM, o kadar da ön planda değil. Reel Ekonomi dediğimiz hadise ise şu: imalat, tarım, madencilik, ticaret, inşaat, taşımacılık, turizm,… Kısaca mal ve hizmet üreten faaliyetlerin tamamına verilen addır. Demek ki bunun reel olmayan bir kısmı da var, o da borsa, bankacılık, sigortacılık gibi sektörlerden oluşmaktadır.
Reel Ekonominin aktörlerini saydık. Bunlar olmazsa hayat olmaz dedik. Peki, nasıl olur da ÜRETİM unsurunun önemi yeni yeni anlaşılmaya başlanır. “Zaten en önemlisi bu değil midir?” diyebilirsiniz. Haklısınız da. Zira ne kadar önemli sektör varsa, hepsi reel ekonominin içinde yer alıyor. Ancak burada ifade edilen, ÜRETİM olayının önemsizliği değil. Reel olmayan ekonominin, dünya ekonomisindeki payının büyüklüğünü irdeliyorum. Artık işler kağıt, türev piyasalar, hisse senetleri, tahvil, bono vs. üzerinde dönüyor. Üretimin tüm bu çerçeve içersindeki payı %2-3.
Tarımın ön planda olduğu dönem 19.yüzyıl. Sanayi 20. yüzyıl başlarında öne çıktı. Tarım, sanayiye olan ilgi karşısında düşüşe geçerken, hızlı bir sanayileşme süreci sardı dünyayı.
Fakat tarım toplumu yerini sanayi toplumuna, sanayi toplumu da yerini bilgi toplumuna bıraktı. Küreselleşmenin çemberinde dönen, sürekli bilgi akışının yaşandığı ve her an son bilgi denilen kavramın, çok geçmeden eskidiği, teknolojinin baş döndürücü bir hızla yenilendiği bir dönemdeyiz. Artık, Finans, Bilişim, Enerji, Ulaştırma vs. gibi hizmet sektörleri başı çekmekte. Bugün istediğiniz gazete ya da siteyi açın, sanayi üretim ile ilgili haberler ya hiç yoktur, ya da birkaç satır ile bilgi verilmiştir. Örnek olarak, geçen hafta açıklanan, sanayi cirolarının geçen aya göre %7,5 artması, siparişlerin ise %7,3 azalması ve geçen yılın aynı ayına göre de cironun %9,7 azalması, siparişlerin ise %15,3 azalmasını vereceğim. Yorumumuz ne? Geçen yıla göre kötü olsa da kriz vardı. En azından bir önceki aya göre artış umut verici. Demek ki sanayide işler yavaş yavaş toparlanıyor. Haberi aldığımız siteye bakıyoruz, haber 6-7 satırda yer almış. Diğer siteler? Diğerleri de aynı. Peki size finans, borsa, sigortacılık vs. gibi sektörlerden ne kadar haber aktarmamı istersiniz? İnanın sayfalarca olacaktır.
Ama son kriz ve sonrası, gıda ve enerji sektörlerindeki yaşanan sıkıntılar gösterdi ki, zamanla kendi haline bırakılan, milli gelir ve istihdamdaki payı sürekli düşen sanayinin, oldukça önemli ve bir o kadar da hassas dengenin mimarı olduğu anlaşıldı. Çünkü sanayi ve tarım olmadan, ortaya bir şeyler koyup katma değer sunmadan ve insan ihtiyaçlarının karşılanmadan bankacılık, finans ve diğer hizmetler sektörünün büyümesi beklenemez.
Türkiye bu noktada dikkatli olmalı. Malum, gelişmekte olan bir ülkeyiz. Reel ekonomiyi ikinci plana atmak büyük zarar verir. Ancak, gelişmiş ülkeler için bu ciddi bir sıkıntı değil. Kendi kendilerine her anlamda yetebiliyorlar. Ya da yapacakları ithalat ekonomilerini sarsmıyor.
Bakınız, herkes yatırım yapılsın diye dört gözle bekliyor. İş, aş demektir yeni yatırım. Yabancı sermayenin gelişini iple bekliyoruz. Yeni bir otomobil fabrikası kurulacak haberleri, yüzlere umut ışığı ile vuruyor. Artık ÜRETİM’in gücü daha iyi kavranmalı. Üretim yoksa banka da yok, sigorta da yok demektir. Birleşen KOBİ’lere vergide istisna haberi umut verici. KOBİ’ler, ülkenin canlılığının anahtarıdır. Ancak, yerel düşünceden kurtulmalı, birleşme yolu ve kümelenme politikaları ile yeni stratejiler ortaya konmalıdır.
Sanayi olmazsa olmazdır. Herkesin içine kapandığı dönemde, Başbakan Yardımcısı 2009 yılı kayıp dese de, sanayici umudunu yitirmemiştir. Yitirmez de. Nedeni ise basit ve keskindir: Üreten insan, umutsuzluğa düşmez. Yapılan son anketlere bakıldığında, sanayici 2009’un ikinci yarısından umutlu. Hala bir umut var. Krizde en can alıcı noktada desteklerini çeken bankalara inat, sanayici üretime devam etmeye çalışmıştır. İşten çıkarmalar oldu, kapanan firmalar oldu. Ancak gücü kuvveti yeten durmadı. Elinden geldiğince üretmeye devam etti.
Hükümetimizin bu gerçeği gördüğüne inanıyorum. Özellikle KOBİ’ler her anlamda ön plana alınmalıdır. Ülkenin kurtuluşu, güçlü bir sanayiden geçmektedir. Sanayicinin elini güçlendirecek ve Ar-Ge, teknoloji, yeni yatırım vs gibi konularda ihtiyaç duyduğu parayı karşılayacak, cazip finansman kaynakları sunulmalıdır. Üstelik bu kaynak aktarımı mümkünse “0”faizli olmalıdır. Kimse de alınmasın. Gücenmesin. Vatandaşın vergisi ile bu yardım niye demesin. Ya da memurum zar zor geçinirken, sanayicinin daha da zenginleştirilmesi niye demesin. Ülke ekonomisinin ayağa kalkması için, her türlü yatırımın yapılması için, tüm desteğimizi vereceğiz. Vergimizle, alın terimizle, ama bir şekilde bu destek verilecek. Unutulmasın ki güçlü bir sanayi ile refah düzeyi artacaktır. Varsın size “SANAYİ TOPLUMUSUNUZ” desinler. Aldanmayalım, gerçek anlamda Sanayi Toplumu olabilirsek, gurur duyarım. Ne sanmıştınız? Yoksa siz bilgi toplumuna geçtiğinizi mi zannediyorsunuz? Hayır. İmkânsız bu. Başkasının bilgisiyle “bilişim” toplumu olamazsınız. Kademeli ilerleme diye bir şey vardır. Dünya pazarında, bir ülke için basamakları 3’er 5’er çıkmak oldukça zordur. Hatta değişimin hızlı, rekabetin ise acımasız olduğu küresel çağda, basamağı 1’er 1’er çıkmak bile bir marifettir.
Olayın gerçekliğini çabuk kavrayan bir Türkiye, krizi kolay atlatmakla kalmayacak, hızlı bir toparlanma sürecine girecektir. KOBİ’lerin kurtuluşu, Ülke Ekonomisinin de kurtuluşu olacaktır. MÜSİAD’ın güzel bir deyişini burada es geçemeyeceğim: “İnsanlığın kurtuluşu olmayan bir kurtuluş, bizim de kurtuluşumuz olamaz.” İşte sanayici ve tüccar bu zihniyette hareket etmeli. Topluma bu bakış açısıyla yaklaşan işadamlarının ve bu fedakârlığı takdir edecek yurdum insanının artması diliyoruz.
NOT: Referans Gazetesi Köşe Yazarı Faruk TÜRKOĞLU’nun “Reel Ekonomi Yeniden Önem Kazanıyor” başlıklı yazısı, yazımızda önemli bir kaynak teşkil etmiştir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.