Bugünkü hutbemizin mevzuu…

“Emaneti ehline veriniz…”

Her ayet güzeldir de, bazılarının bıraktığı iz hepsinden derin…

“Emaneti ehline veriniz”  ayeti de sanıyorum herkes için çok manidar… O nedenle bu kadar çok sık kullanılıyor…

Ama bu ayetin iniş sebebi en az ayet kadar önemli, en az onun kadar dehşetli, ve onun kadar hayret ve hayranlık uyandırıyor…   

Hikaye, yaşanan olay pek bilinmiyor, ama etkileyici;

Kabe’nin anahtarı, Mekkeli müşriklerden Osman ibn Talha’da.

İslam öncesi dönemde Araplar, Kabe’nin kutsallığını kabul ederler elbet. Ve ona hizmet için görevli aileler var ve o aileler için bu gurur kaynağı.  Hac zamanında da su tedariği görevi Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in amcası Abbas (R.A)’a verilmiş.

Kabe’nin anahtarlarını koruma ve onu belli günlerde açıp kapatma yetkisi de Osman Bin Talha’daymış…

Osman Bin Talha, Mekke’nin fetih günüde, kapıyı kilitleyip Hz. Peygamber'in (S.A.V) Kâbe’ye girmesine engel olmak ister.

Hz. Ali, onun elinden anahtarı zorla alıp kapıyı açar. Hz. Peygamber (S.A.V.), içeri girip çıktıktan sonra amcası Abbas, anahtarın kendisine verilmesini talep eder.

Ancak o esnada Allah-u Teala Hazretleri, Elçisine emaneti ehline teslim etmelerini emrederek;  

Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah hakkıyla işiten, hakkıyla görendir” Nisa/58…

Bunun üzerine Allah'ın Elçisi anahtarın yine eski sahibine verilmesini emreder.

Yani müşrik Osman İbn Talha’ya…

O’nun (S.A.V.) bu emri, sonuçta Osman İbn Talha'nın Müslüman olmasına sebep olur.

Ancak ‘Emaneti ehline vermek’ fethedilmiş Mekke’de İslam’ın en kutsal mekanı ‘Kabe’nin anahtarını bir Müşrik’e verebilmekmiş! Meğer…

Ne bileyim anlatmadı ki Hocalar…

Ayetin, İslam’ın insan ve toplum hayatında bu konuya ne denli önem verdiğine şöyle daha iyi de anlayabiliriz;  

Efendimizi üzen, endişelendiren konularda bile bazen ayetler daha geç gelebilirken, bu ayet tam da o anda iniyor…

Yani Efendimiz daha Kabe’nin daha içindeyken…

Diğer taraftan da Kabe’nin içinde inen tek ayet olarak ta meselenin önemine bir kez daha vurgu yapmakta fayda var sanırım…

O küçük, cahil, fakir, şiirden başka sanat, cömertlikten başka erdem bilmeyen, tarih boyunca hiç görülmemiş, bilinmemiş, umursanmamış topluluktan, dünyanın en muhteşem medeniyetinin nasıl yükseldiğini daha iyi anlıyor insan böyle durumlarda…

Onlar o kısıtlı imkanlarla nasıl büyük, biz bu uçsuz bucaksız imkanlarla nasıl küçük olduğumuzu en iyi anlatan bir olaylardan biri belki de bu…

Şunu da belirtmeden geçmeyeyim;

Anlattıklarım tamamen hayal ürünüdür, günümüzdeki hiçbir gerçek veya tüzel kişiliklerle asla bir alakası yoktur…

Olayı tamamen başka bir ülkede ki başka dindeki insanlar için anlattım…

Üzerine alınmasın kimse…   

Cuma yazısı da, Cuma hutbesi tadında oldu.

Gündeme değinmeden de bitirmeyelim;

Vali Yakup Canbolat’ın Özel Kalem Müdürü’nden de Bylock çıkmış…

Tabi devlet ciddiyetinin her an göz önünde bulundurulduğunu düşünmek istiyoruz.

Yoksa şimdi bütün gizli, açık görüşmelere şahit tutulduğunu, bütün belgelerin elinden geçtiğini, geçmese de hepsinin yakınında bulunduğunu düşünüp kendimizi mi üzelim… 

Ne kadar ağır bir imtihan ve ne kadar ağır bir mücadele bu…

Bürokrasinin hegomanyasının timsali gibiydi Konya Defterdarlığının Bahçe duvarı…

Vatandaşla bürokrasinin sınır çizgisiydi sanki.

Kaldırıldı…

Ne de güzel oldu.

Şimdi hem daha estetik, daha güzel, daha şirin, daha yeşil en önemlisi daha sıcak…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hayrettin Atak Arşivi