Sırtında Alman forması, yüreğinde Türkiye!

Sırtında Alman forması, yüreğinde Türkiye!
Borussia Dortmundun yıldız futbolcusu İlkay Gündoğan, kısa sürede gösterdiği başarıyla Alman Milli Takımında da yer almayı bildi.

İlkay Gündoğan, Nürnberg’deki başarılı futboluyla hem Almanya hem de Türkiye gündemine girdi. Sonrasında Dortmund’a geçti ve bu arada hangi milli takımı seçeceği tartışması çıktı. Mesut Özil’in ardından o da tercihini Almanya’dan yana kullandı. Bu durum elbette ki pek hoşumuza gitmedi. Buna benzer konularda bizim milletin ne tür tepkiler gösterebildiğini anlatmaya çalışmanın gereği yok. Kendisinin konuşmak istemediği bu konuyu babası İlhan Bey anlatıyor. Gerçi Mesut Özil en büyük tepkiyi göğüslemiş ve yolu açmıştır ama İlkay’ın payına da epeyce büyük bir dilim düşer. Babası, “Yaşadıklarımızı şimdi hatırlamak bile istemiyoruz. Sadece, 1 yıl süreyle bize ait internet sayfalarını kapatmak zorunda kaldığımızı söyleyeyim üsttarafını siz anlayın.” diyor.

Kişisel olarak Mesut ve İlkay’ın Alman Milli Takımı’nda oynamalarını Ay Yıldızlı formayı giymelerinden daha çok önemsediğimi daha önce de yazdım. Çünkü kabul etmeliyiz ki Alman Milli Takımı’nda oynayabilecek düzeyde bir futbolcu olmak çok önemli bir durum. Yani sizin seçiminizden çok sizi oraya seçilebilecek durumda görmeleri gerekli.

Üstelik bu durum Mesut ve İlkay’ın Tür-kiye’ye daha çok hizmet etmeleri anlamına da gelir. Alman Milli Takımı’na bakıp da orada iki Türk’ün yer aldığını görenler herhalde bunun üzerinde düşünür. Bu da Türkiye’nin kazancı olur. Zaten böyle de oluyor...

Mesut ve İlkay mümkün olan her durumda Türkiye ile ilgili birşeyler de yapmaya çalışıyor. Nitekim İlkay son olarak Berlin’deki fuarda Türkiye’nin tanıtım elçilerinden biri oldu. Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, İlkay’ı bizzat görevlendirmiş, o da bunu seve seve üstlenmişti. İşin çok önemli bir başka boyutunu da İrfan Bey anlatıyor: “Türk Milli Takımı’nı seçmesi halinde de çok sıkıntı çekecekti. Çünkü o güne kadarki bütün arkadaşları, çevresi, yetişme ortamı hep Alman’dı. Böyleyken ‘ben başka takımı seçiyorum’ diyebilmek kolay mı? Asıl o zaman kendini en yakınındakilere ihanet etmiş gibi hissetmez mi?” İlkay ise, “Aynı anda iki milli takımda birden oynamama imkan yok, birini seçmek zorundaydım.” diyerek konuyu kapatmak istiyor. Alman Milli Takımı’nda oynamanın zorluğu nedeniyle bu seçimin ileride getirebileceği bir pişmanlık olasılığını sorduğumuzda, “Pişman olacak birşey yok. Önemli olan haksızlığa filan uğramamak. Böyle birşeyin olacağını da asla düşünmüyorum. Hakedersem oynarım. Haketmiyorsam zaten söylenecek birşey yok.” diyor.

En büyük eleştirmeni annesi

Schalke’ye yenildikleri maçı tribünden izledikten sonra İlkay’la görüştük. Amcası İlhan Bey’in de katıldığı söyleşimizi yakınlardaki bir kafede gerçekleştirdik. İlk sorumuz tribünden izlediğimiz Schalke maçının 45 dakikasındaki kötü futbolları oldu. Teknik direktör Jürgen Klopp da buna çok bozulmuş ve soyunma odasında gerekeni yapmış. İkinci yarıda kendilerine gelmiş olmalarında biraz bunun da etkisi vardı. Gazetelerde en yüksek not İlkay’ındı ama annesi hiç beğenmemiş onu ve maçı izlerken, ‘Çıkarın şunu da başkası oynasın!’ demekten kendini alamamış (Bunu hem babası hem İlkay söylüyor). Zaten annesi onun sıkı bir eleştirmeniymiş.

Bazı maçlardaki kötü futbollarının doğal karşılanması gerektiğini belirterek “Sonuçta insanız, makine değiliz. Üstüste zorlu maçlar oynadık. Hem Bundesliga hem Almanya Kupası ve Şampiyonlar Ligi maçları kolay değil. Ayrıca Klopp takımı pek değiştirmiyor, sürekli aynı futbolcular oynuyor. Bu nedenle zaman zaman böyle düşüşler olabilir.” diye açıklıyor durumu. Dortmund 560 bin kişinin yaşadığı bir kent. 80 bin kişilik statları da her maçta tıklım tıklım doluyor. Hangi ölçüye vurursanız vurun akıl alır gibi değil. Biz de hâlâ memleketimizde futbolun şöyle sevildiği böyle ilgilenildiği mavallarıyla kendimizi avutuyoruz. “Yaptığınız işin bu kadar çok kişi tarafından anında değerlendirilmesi, onların gösterdiği ilgi ve sevgi, anlatılması zor bir durum.” diyor İlkay. “Ama elbette ki çok keyifli. Zaten başarımızda bunun da bir payı var.” diye ekliyor.

Öteki Alman takımlarında yer alan Türk oyuncularla maçları olduğunda mutlaka konuştuklarını ve aralarında iyi bir ilişkinin olduğunu belirtiyor. Daha ilginci Bundesliga’da görev yapan Türk hakem Deniz Aytekin’le olan durum. Bir maçta kendisine pek haklı sayılamayacak sarı kart göstermiş. İlkay da gidip Türkçe olarak “Yanlış gördünüz, kesinlikle kartlık birşey yapmadım.” diye itiraz etmiş. Aytekin, “Tamam, bakarız.” filan deyip geçiştirmiş. Bu arada Mesut Özil’in sahadaki birtakım tepkilerini Türkçenin en çok bilinen ve kullanılan birtakım sözcükleriyle dile getirdiğini biliyoruz. İlkay’a “Sen de böyle yapıyor musun?” diye sorduğumuzda ‘Yanıt vermesem daha iyi olur’ gibi bir gülümsemeyle yetiniyor. Dortmund’a Nuri Şahin’in yerine transfer edilmiş gibiydi İlkay. Şimdi Nuri geri döndü ama İlkay onun yerini fazlasıyla doldurmuş durumda. Bunu değil de takımda iki Türk’ün bulunmasını öteki arkadaşlarının nasıl gördüğünü soruyoruz. Kimsenin böyle şeylerle ilgilenmediğini, zaten değişik ülkelerden futbolcuların bulunduğunu söylüyor. Türkiye’den transfer önerilerinin sürekli geliyor oluşunu tahmin etmek zor değil. “Günün birinde çok büyük bir para gelmen için seni ikna etmez mi?” dediğimde mutlak bir samimiyetle “Futbolu para için oynamıyorum. Burada mutluyum ve doğru yerde olduğumu da biliyorum.” deyip herhangi bir yanlış anlamayı önlemek için de ekliyor: “Onların beni istemeleri ve değer vermeleri nedeniyle teşekkür ederim. Bu, her oyuncunun hoşuna gider. Günün birinde Türkiye’de oynamak hemen hepimizin zaman zaman aklından geçer. O gün ne zaman gelir, bilemem.”

Sadece Barcelona’nın maçlarını izliyor

Ligimizdeki bazı önemli maçları zaman zaman izlediğini ama genelde pek futbol izlemeye düşkün olmadığını söylüyor İlkay. “Zaten bütün hayatım futbol. Bir de saatlerce tv karşısında oturmak kolay değil. Ama Barcelona olursa başka.” diyor. Onların oynadıkları futbolu hem kendi anlayışına uygun buluyor hem de bu işi ne kadar iyi yaptıklarını hayranlıkla izlediğini söylüyor. Balıkesirli bir ailenin çocuğu olan İlkay’ın memleketle bağı elbette ki sürüyor. Türkiye ile ilgili her konuyla da ilgileniyor. Bizim Milli Takım’ın başarısızlığına bir anlam veremediğini belirtiyor İlkay. Hem Almanya’dan bildiği hem de Türkiye’den uluslararası alanda tanınan oyuncuların yer aldığı bir ekibin aldığı beklenmedik kayıpları onu da şaşırtmış.

Son yıllarda başta Balkanlar ve Ortadoğu ile Türk Cumhuriyetleri olmak üzere geniş bir coğrafyayı etkileyen tv dizilerinden bazılarını izlediğini söylüyor İlkay. İlk aklına gelen de Ezel oluyor ama son bölümleri kaçırmış. “Sonra bir de Şehrazat vardı galiba.” deyip yanındakilerden yardım istiyor. Türkiye ile tek bağı bu değil elbet. Nitekim ligin devrearasında İstanbul’a geldi ve tatilini burada geçirdi. Acun Ilıcalı ile iyi arkadaş olduğunu herhalde biliyorsunuzdur. Halı saha maçları filan da yapmışlar. Bir sonrakine mutlaka beni de çağırmalarını istiyorum.

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.