Cumanız Mübarek Olsun

Cumanız Mübarek Olsun
Cuma günü hasta ziyaret etmek, vefat edenleri kabirlerinde ziyaret edip onlara fatiha okumak çok makbul sevablardandır. Bugün Müslümanın bayramıdır.

İNSANIN YARATILIŞ GAYESİ VE İBADETLERİN AMACI
 
Bütün varlıkların yaratılış gayesi Allah'a kulluktur (Sâf, 61/1). İnsanın, küçük canlıların, nebatların, dağların, yeryüzünün ve semânın yaratılışı bir gayeye yöneliktir: "Onlar üzerindeki göğe bakmazlar mı onu nasıl yükseltip süsledik? Göğün hiç bir kusuru ve eksik yeri de yoktur. Yeri de döşedik ve sabit dağlar koyduk. Yerde göze hoş gelen her çiftten bitkiler bitirdik. Bütün bunları Rabbine yönelen bütün kullar ibretle incelesinler ve tefekkür etsinler diye yarattık" (ez-Zâriyât, 50/56).
 
Yaratılışın en yüce gayesi, Allah'a iman ve onu tanımaktır. Bütün noksan sıfatlardan yüce ve en üstün sıfatlarla muttasıf olan Allah'ı, tanımak ve ona kulluk borcunu yerine getirmek, gönül huzurunun kaynağıdır: "Onlar inanmışlardır. Allah'ı zikretmeleri sebebiyle kalbleri huzura kavuşmuştur. Uyanık olun, kalbler ancak Allah'ı zikretmekle huzura kavuşur" (er-Ra'd, 13/28).
 
Her şeyi mükemmel bir şekilde yaratmış olan Allah-u Teala, hiç bir varlığı gayesiz ve boş yaratmamıştır. Her canlının yaratılışında bir gaye ve bir hikmet bulunmaktadır. Allah (c.c), yeryüzünün en mükemmel ve en şerefli varlığı olarak yarattığı ruhundan üfleyip, akıl ve irade gibi özelliklerle donattığı, mahlûkatı hizmetine verip, yeryüzüne halife yaptığı insanı da boşuna ve gayesiz yaratmamıştır. “Sizi boşuna yarattığımızı ve gerçekten bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?” (Mü’minûn/ 115) ayet-i kerimesi bu gerçeğe işaret eder.
 
Maddecilere göre insan, dünyaya gelir, her canlı gibi yer, içer, nefsî arzularını yerine getirir ve sonra toprağa karışır gider. Yani, insan yaşamak için yaşar. Basit dünyevî hedeflerin ötesinde bir yaratılış amacı yoktur.  O, ot gibi yaşayıp gideceğini, sonra ot gibi kuruyup yok olacağını zanneder. Ancak insanın yaratılış gayesi onların zannettiği gibi olmayıp, Hâlıkımız da bizi başıboş bırakmış değildir. “İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder?” (Kıyâme/36)
 
Rabbimiz, gönderdiği peygamberlerle insanlara hidayet etmiş, nerden gelip nereye gittiklerini ve yaratılış amaçlarını açıklamıştır. "Senden önce hiçbir rasul göndermedik ki ona, 'Benden başka ibadete layık ilah yoktur; şu halde bana kulluk edin' diye vahyetmiş olmayalım." (Enbiya/25)
 
Hatemü’l-Enbiya olan peygamber efendimiz vasıtayla, bizlere gönderdiği yüce kitabımızda da: “Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım”  (51/Zâriyât, 56) buyurarak, bizim Hâlık’ımızı tanımak, bilmek ve sadece ona kulluk etmek için yaratılmış olduğumuzu bildirmiştir. 

İnsan, yalnız yemek, içmek, gezmek tozmak için yaratılsaydı insanın herhangi bir hayvandan farkı olmazdı   İnsan boş yere yaratılmamış ve başı boş bırakılmamıştır   O, bir görevi yerine getirmek için yeryüzüne gönderilmiştir   Kendisi gibi herhangi bir yaratığa kul, köle olmak için değil; yaratanını tanımak ve O’na ibadet etmek, dünyada Allah’ın hükmünü hakim kılmak, buna karşı çıkan engelleyici güçleri (fitneyi) bertaraf etmek suretiyle halifelik görevini yürütmek için yaratılmıştır   İnsan, nefsi için değil; Allah’a ibadet etmek için, şu fâni dünya için değil; ebedî hayat için yaratılmıştır   Allah'a ibadet için yaratılan insan, bu kulluğunun karşılığını hem dünyada hem ahirette alacaktır   Allah'ın emirlerine itaat, dünya ve ahiret mutluluğuna sebeptir  
 
Tapmak, kulluk yapmak, itaat etmek, boyun eğmek gibi manalara gelen ibadet; niyete bağlı olarak yapılmasında sevap olan, Cenab-ı Hakka yakınlık ifade eden ve özel bir şekilde yapılan taat ve fiillerden ibarettir. Bu, bizi yoktan var eden, bize sayısız nimetler bahşeden yüce Allah'ı ta'zîm (ululamak, yüceltmek) amacıyla güden bir kulluk görevidir.
 
Bu duruma göre ibadet, Cenab-ı Allah'a karşı gösterilen saygı ve hürmetin, en yüksek derecesini ifade eder. En geniş anlamda ibadet, Allah'ın hoşnut ve razı olduğu bütün fiil ve davranışları kapsamına alır. İslam'da ibadet, yalnız Allah için yapılır. Peygamber veya diğer insanlar için ibadet asla söz konusu olmaz.
 
İbadetler, Allah'ın onlara ihtiyaç duymasından dolayı değildir   Bilakis fert ve toplum olarak, insanın kendisinin onlara ihtiyaç duymasından; fert ve toplum olarak hayatının düzene girmesi içindir. Mesela, belirlenmiş ibadetlerin başında gelen namaz, insanın kötülüklerden alıkonmasını sağlar; en azından bu hedefe yardımcı olur   Oruç, yine nefsin terbiye edilmesi ve insan iradesinin güçlendirilmesi; zekât, toplumda ekonomik yapının düzenlenmesi ve insandaki mal tutkusunun frenlenmesi için bir araçtır.
 
Kuşkusuz bu ibadetlerin daha başka dünyevî faydaları da vardır   Esas faydaları da ahiret mutluluğuna sebep olmalarıdır   Ama unutulmamalıdır ki, nice yararları olan tüm ibadetleri biz, bu faydalarından dolayı değil; Allah'ın emretmesinden dolayı, O'nun rızası için yerine getiririz  
 
Yaratılış gayesi olan ibadet, insana Allah katında değer kazandırmaktadır. "(Ey Muhammed) de ki; Sizin dualarınız/ibadetiniz olmasa Rabbim size ne diye değer versin?"(Furkan/77) anlamındaki ayet ibadet görevini yerine getirmeyenlerin Allah katında hiç bir değerinin olmadığını bildirmektedir.
 
İbadetler, kâmil insan olma yolunda, Rabbimizin bize sunduğu çok büyük imkânlardır. İnsanın ahlâk-ı zemîmeden (kötü ahlak) kurtulup ahlâk-ı hamîdeye (güzel ahlak) ulaşması ve gafletten azad olup, en büyük ibadet olan zikrullah ile ihsan derecesinde kulluğa ulaşmasını sağlar. Bu duruma şu ayet işarettir: “(Resulüm!) Sana vahyedilen Kitab'ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak (zikrullah) elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.” (Ankebut/45) İhsan, tasavvufun gayesi ve ibadetlerde en yüce hal olup, meşhur Cibril (as) hadisinde, Peygamber efendimizin ifade buyurduğu: "Allah'a, O’nu görüyormuşcasına kulluk etmektir.”
 
İhlasla yapılan ibadetler vesilesiyle, Rabbimize ulaşmamıza engel olan nefsin, malın, dünyanın esaretinden kurtulur, gaflet perdelerini açar ve kurbiyyet-i ilahîye ereriz. Cenâb-ı Hakk’a yakınlık kazanırız. Tüm ibadetler bu amaca hizmet eder. Peygamber efendimizin şu hadis-i şerîfi bunu açıklar:  Ebu Hureyre radıyallahu anhdan rivayet edildiğine göre;  Resulullah sallallahu aleyhi vesellem; “Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:” dedi: “Her kim (ihlâs ile bana kulluk eden) bir dostuma düşmanlık ederse ben de ona karşı harp ilan ederim. Kulum kendisine farz kaldığım şeylerden, bence daha sevimli herhangi bir şeyle bana yakınlık kazanamaz. Kulum bana (farzlara ilâveten işlediği) nafile ibadetlerle durmadan yaklaşır, nihayet ben onu severim. Kulumu sevince de (adeta) ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Benden her ne isterse onu mutlaka veririm, bana sığınırsa onu korurum.”(Buhari, Rikak 38)
 
Hz. Peygamber'in vefatından sonra, Sahabenin çok üzülmesi, O'nun âhirete intikaline inanmayacak derecede bazı davranışlar göstermesi ve meselâ Hz. Ömer'in kılıcını çekerek "Kim Muhammed öldü derse, başını uçurum" gibi sözler sarfetmesi üzerine, ilk halîfe Hz. Ebû Bekir, Ashâb-ı kiramı toplayarak büyük bir soğukkanlılıkla şöyle demiştir: "Dikkat ediniz, kim Muhammed'e tapıyorsa, bilsin ki, Muhammed ölmüştür. Kim de Allah'a ibadet ediyorsa, şüphesiz Allah ölümsüz ve Bâkidir sonu yoktur" (Buhârı, Cenâiz, 3; Fedâilü Ashabı'n-Nebi, 5; Megâzî, 83; İbn Mâce, Cenâiz, 65; Ahmed b. Hanbel, VI, 220).
 
Yukarıda belirtildi ama tekrarında fayda var;  İslâm'a göre, insanın yaratılış gayesi Allah'a ibadet etmektir. Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulur: "Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım" (ez-Zâriyât, 51/56).
İslâm'da ameller niyetlere göredir. Amellerden beklenen ecir ve sevabın alınabilmesi, ibâdetin yapılmasından daha çok, niyetin hâlis ve katkısız olmasına bağlıdır. Hadîste; "ameller niyetlere göredir. Her bir kimse için niyet ettiği şey vardır" (Buhârî, Bed'ül Vahy, 1; ltk, 6; Menâkıbu'l-Ensâr, 45; Talâk, 11; Hıyel, 1; Müslim, İmâre, 155; Ebû Dâvud, Talâk, 11).
 
İbadet, yapanın niyet ve maksadına göre üç dereceye ayrılır.
 
1- Allah'a, sevabını umarak ve azabından korkarak ibadet etmek. Yani Cennet ümidi veya Cehennem korkusu ile ibadet etmek.
 
2- Allah'a ibadetle şereflenmek veya onun emirlerine uymak ve kabul etmiş olmak için ibadet etmek.
3- Allah'a, ibadet ve tâzime lâyık olduğu için ibadet etmek. Bu ibadetin en yüksek derecesidir (el-Alûsî, Rûhi'l-Meânî, Beyrut, t.y, I, 86).
Bu dereceye hadiste "ihsan" derecesi denir. Cibril hadisinde, Cebrail aleyhisselâmın Rasûlullah (s.a.s) ve sorduğu sorulardan birisi de "ihsan" olmuştur. Hz. Peygamber buna şöyle cevap vermiştir; "İhsan; Allah'a sanki O'nu görüyormuşsun gibi ibadet etmendir. Her ne kadar sen O'nu görmüyorsan da O seni görmektedir" (Müslim, İmân, 5, 6; İbn Mâce Mukaddime, 9). Dolayısıyla İslâm'da ibadet insanın bütün davranışlarını kapsar.
Rabbim bizleri de yaratılış gayemize uyup, kendisini bilen ve sadece kendisine ihsan derecesinde kulluk eden kullarından eylesin. Yaptığımız ibadetleri rızasına uygun kılsın ve onlar vesilesiyle rızasına, güzel ahlaka ve yakınlığına erenlerden eylesin.
.....

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.