Bugün Cuma
Yayınlanma:
Bugün günlerin en şereflisi olan mübarek Cuma... Müslümanların bayramı...
NEFİSLE MÜCADELE VE GÜZEL AHLAK SAHİBİ OLMAK
Sufiler nefs sözcüğünü kullandıkları zaman, bundan muradın kulun kötü vasıfları ile yerilen huy ve fiillerdir demişlerdir.
Kulun hastalık içeren vasıfları iki tanedir: Birincisi, iradesiyle kazandığı günah, isyan (ilahi iradeye aykırı davranma),ikincisi ise aşağı huylardır. Aslında kötü olan bu çeşit huylar, insan tarafından tedavi ve terbiye edilerek, tedrici bir şekilde düzeltilmeye uğraşılırsa ,devamlı bir mücadele ile kötü huyları yok etmek mümkündür.
Nefse ait birinci kısım hükümler, haram ve mekruh kılınarak yasaklanan şeylerdir. İkinci kısım hükümler ise nefsin aşağı ve bayağı huylarıdır. Kibir, gazap, kin, haset, kötü huy tahammülsüzlük v.s. gibi yerilen ve kötülenen huylar, ikinci kısmı teşkil eder. Nefsin hükümlerinden en çetini ve en zoru , nefsin bu gibi şeylerin güzel olduğu vehmine kapılması veya kendisinin bir değeri bulunduğuna, kadrinin bilinmesi gerektiğine inanmasıdır.
Bunun için bu husus gizli şirk sayılmıştır. Nefsani arzuları terk etmek, nefsi kırmak, isteklerinin zıddına hareket etmek suretiyle onu tedavi ve terbiye etmek mümkündür. Nefis muhtemelen şu beden kalıbına tevdi edilen ve kötü huyların merkezi olan yerdir. Nitekim ruh da bedene tevdi edilen güzel huyların merkezidir. İçinde muhtelif kuvvetler bulunmasına rağmen insan bunların toplamı olan tek varlıktır. Nefis yeterli olgunluğa ermediği müddetçe daima kötülüğü emreder. Bu nedenle mü’minin kötü huylardan güzel huylara doğru yönelmesi gerekir. Kişinin bu dönüşümü tek başına başarması çok zordur.
Nefse ait birinci kısım hükümler, haram ve mekruh kılınarak yasaklanan şeylerdir. İkinci kısım hükümler ise nefsin aşağı ve bayağı huylarıdır. Kibir, gazap, kin, haset, kötü huy tahammülsüzlük v.s. gibi yerilen ve kötülenen huylar, ikinci kısmı teşkil eder. Nefsin hükümlerinden en çetini ve en zoru , nefsin bu gibi şeylerin güzel olduğu vehmine kapılması veya kendisinin bir değeri bulunduğuna, kadrinin bilinmesi gerektiğine inanmasıdır.
Bunun için bu husus gizli şirk sayılmıştır. Nefsani arzuları terk etmek, nefsi kırmak, isteklerinin zıddına hareket etmek suretiyle onu tedavi ve terbiye etmek mümkündür. Nefis muhtemelen şu beden kalıbına tevdi edilen ve kötü huyların merkezi olan yerdir. Nitekim ruh da bedene tevdi edilen güzel huyların merkezidir. İçinde muhtelif kuvvetler bulunmasına rağmen insan bunların toplamı olan tek varlıktır. Nefis yeterli olgunluğa ermediği müddetçe daima kötülüğü emreder. Bu nedenle mü’minin kötü huylardan güzel huylara doğru yönelmesi gerekir. Kişinin bu dönüşümü tek başına başarması çok zordur.
Cenabı Hakkın: “Biz bir peygamber göndermedikçe azap etmeyiz.” (isra : 19 ) “Her kavmin bir yol göstericisi vardır.” ( Rad: 7 ) “Ve bizi takva sahiplerine önder kıl” ( Furkan: 74) fermanı ilahisi, “Rabbim beni terbiye etti de edebim ne güzel oldu.” Hadisi şerifi bizlere ışık tutar.
Arifi billah Ebu Ali Dehhak “ Kendiliğinden biten ağacın meyvesi olmaz. Bir meyvesi olsa dahi, tadı acı olur. Alemde her şey sebebe bağlıdır.Terbiye yolundan olmayan manevi doğuş özürlü olur.
Mürşid dediğimiz zaman “dönüştürücü” aklımıza gelir. Dönüşmek bulunduğu halden Peygamber Efendimiz (sav)’in istediği güzel hale, ahlaka dönüşmektir. Mürşidi Kamil, seyrü sülukla Allah’a kavuşma nimetine eren, cezbeyle beşeri sıfatlardan kurtulan, ilahi güzellikler kazanan, güzel ahlakla edeplenen, nazarı, bakışları deva, kelamı şifa olan kimsedir.
Vücut ülkemiz anasır-ı Erbaa denilen dört unsurdan meydana gemli;tir. Su, hava, ateş, toprak. İşte mürşid, vücuttaki bu dört unsurun dozajını ayarlayıp, nefsin esaretinden kurtarıp, ruhun emrine veren kimsedir. Maneviyat bizi kendimize zulmetmekten kurtarır. Mürşitler, bizlerin elinden tutup Rasulullah Efendimizin muhabbetine ve Allahın aşkına teslim ediyorlar. Bu dört madde nefsin eline geçerse kişi her tarafı yakıp yıkar, belalara düçar olur.
Maddi hastalıkların tedavisi için bitkilerden ve hayvansal yağlardan nasıl ilaçlar temin ediliyorsa, kalbimizin de manevi hastalıkları (kin, kibir, hasetlik, gıybet, hile, şehvet, şöhret, dünya hırsı vs.) için Kur’anı Kerim ve hadisi şeriflerden çıkartılan tavsiyelerle şifaya kavuşmaya ihtiyacımız vardır.
Gönül doktorları olan mürşidi kamiller, yapılması meşru olmayan hasletleri haber verirler. Tabileri dinin ve bu münevver yolun tasdik ettiği Allahın hayırlı kulundan vazife alırlar. Bu vazifeyi alırken niyetimiz “Ben bu aldığım ders vasıtasıyla Rabbime kavuşacağım.” olmalıdır.
Arifi billah Ebu Ali Dehhak “ Kendiliğinden biten ağacın meyvesi olmaz. Bir meyvesi olsa dahi, tadı acı olur. Alemde her şey sebebe bağlıdır.Terbiye yolundan olmayan manevi doğuş özürlü olur.
Mürşid dediğimiz zaman “dönüştürücü” aklımıza gelir. Dönüşmek bulunduğu halden Peygamber Efendimiz (sav)’in istediği güzel hale, ahlaka dönüşmektir. Mürşidi Kamil, seyrü sülukla Allah’a kavuşma nimetine eren, cezbeyle beşeri sıfatlardan kurtulan, ilahi güzellikler kazanan, güzel ahlakla edeplenen, nazarı, bakışları deva, kelamı şifa olan kimsedir.
Vücut ülkemiz anasır-ı Erbaa denilen dört unsurdan meydana gemli;tir. Su, hava, ateş, toprak. İşte mürşid, vücuttaki bu dört unsurun dozajını ayarlayıp, nefsin esaretinden kurtarıp, ruhun emrine veren kimsedir. Maneviyat bizi kendimize zulmetmekten kurtarır. Mürşitler, bizlerin elinden tutup Rasulullah Efendimizin muhabbetine ve Allahın aşkına teslim ediyorlar. Bu dört madde nefsin eline geçerse kişi her tarafı yakıp yıkar, belalara düçar olur.
Maddi hastalıkların tedavisi için bitkilerden ve hayvansal yağlardan nasıl ilaçlar temin ediliyorsa, kalbimizin de manevi hastalıkları (kin, kibir, hasetlik, gıybet, hile, şehvet, şöhret, dünya hırsı vs.) için Kur’anı Kerim ve hadisi şeriflerden çıkartılan tavsiyelerle şifaya kavuşmaya ihtiyacımız vardır.
Gönül doktorları olan mürşidi kamiller, yapılması meşru olmayan hasletleri haber verirler. Tabileri dinin ve bu münevver yolun tasdik ettiği Allahın hayırlı kulundan vazife alırlar. Bu vazifeyi alırken niyetimiz “Ben bu aldığım ders vasıtasıyla Rabbime kavuşacağım.” olmalıdır.
Cenabı Hakka olan görevler yerine getirilirken Peygamber Efendimizin, ashabının ve müspet ulemanın görüşlerine uygun bir inanca sahip olunur. Farzlar eda edilir. Bilhassa kul hakkı ödenir. Vacip,sünnet ve müstehaplara riayet edilir.Mecelle kaidelerinde de olduğu gibi “ Evvela mania kaldırılır,sonra da yola devam edilir.” “Kabiliyet vermiş de ona kötülük ve takvasını ilham etmiştir.” (Şems: 8 ) ayeti celilesinde belirtildiği gibi başta isyan ve azgınlıktan tam manasıyla vaz geçer salik. Allaha giden yolun engelleri kaldırılarak Mevlanın muhabbetine süratle gidilir.
Vücutta, sadrımızda beş tane letaif vardır. Kalp, ruh, sır, hafi, ahva. Bunlar emir alemidir. Gönül Allahı zikrettiği zaman Salih olur. Kalp fesada girerse vücut da fesada girer. Göz harama bakar, kulak isyana düşer, memleket fesada uğrar. Bu bakımdan güzel ahlak sahibi olmak için kalbi ihya etmeliyiz.
Letaiflerin her birinin biner perdesi ve nuru vardır. Sadırda bulunan beş letaif ve vucudun maddi yapısını oluşturan su, hava, ateş, toprak ve nefsin Mevlayı zikretmesiyle rahmet okyanusuna kavuşulur.
Bize gönderilen Kuran Haktan, küfre, şirke,nifaka,her türlü isyana düşmemek için gönderilmiştir.
“ Elif, Lam, Ra bir kitap sana indirdik ki, insanları Rablerinin izni ile karanlıklardan nura çıkarsın. Doğruca o yüce ve övgüye layık olanın yoluna çıkarman için onu sana indirdik.” ( İbrahim: 1 )
Bize gönderilen Kuran Haktan, küfre, şirke,nifaka,her türlü isyana düşmemek için gönderilmiştir.
“ Elif, Lam, Ra bir kitap sana indirdik ki, insanları Rablerinin izni ile karanlıklardan nura çıkarsın. Doğruca o yüce ve övgüye layık olanın yoluna çıkarman için onu sana indirdik.” ( İbrahim: 1 )
Kurani kerim maddi ve manevi dertlere şifa, bunalan ,daralan gönüllere safadır. İhsan mektebinin müdavimi, talebesi ibadetle ıslah ettiği nefsi Allah’tan bir nefha (nefes) olan ruha arkadaş ederek bedende sulhu temin eder. Kişi, nefsini Kuranda haber verilen sınıflardan geçirdikten, ruhunda ilahi seyahati gerçekleştirdikten sonra manevi olgunluğa erişir, güzel ahlak sahibi olur. Allah aşkına ulaşmak için alıp verdiği her nefese, yediği içtiği her lokmaya, attığı her adıma dikkat eder.
Bir Müslümanın en önemli görevlerinden biri de güzel ahlaklı olmaktır Güzel ahlaklı olmanın temel unsurlarından biri, kişinin diline, yani ne söylediğine dikkat etmesidir O, susmanın gerektiği yerde susar Konuşmayı arzu ettiği zaman da usulüne göre konuşur De ki: "Rabbim yalnızca çirkin hayasızlıkları -onlardan açıkta olanlarını ve gizli olanlarını,- günah işlemeyi, haklı nedeni olmayan 'isyan ve saldırıyı' kendisi hakkında ispatlayıcı bir delil indirmediği şeyi Allah'a şirk koşmanızı ve Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır " (Araf Suresi, 33)
Yüce Allah güzel sözü, kökü yerin derinliklerinde sabit, dalları göğe doğru yükselmiş Rabbinin izniyle her zaman meyvesini veren bir ağaca, (İbrahim, 14/24–25) kötü sözü ise gövdesi yerden koparılmış, o yüzden ayakta durma imkânı olmayan kötü bir ağaca benzetmiştir (İbrahim, 14/25-26) Kur’an’da zikredilen bu “kötü söz” kavramı, sadece konuşmadaki kötülüğe ve kabalığa değil, aynı zamanda yanlış inanç ve düşüncelere de işaret etmektedir
Peygamberimiz bu konuyla ilgili bir hadislerinde şöyle buyurmuşlardır: “Kul Allah’ın rızasına uygun olan bir sözü çok fazla önemsemeden sarf eder de Allah onun sebebiyle cennetteki derecesini yükseltir Yine kul (bazen), Allah’ın hoşnutsuzluğuna sebep olan bir kelimeyi ehemmiyet vermeksizin sarf eder de Allah o sebeple onu yetmiş yıllık çukura atar ” (Buhari, Rikak 23; Müslim, Zühd 49; Tirmizi, Zühd 10 )
Boş sözlerden uzak durmak, olgunluk ve kurtuluş alâmetidir Allah Teala gerçek müminlerin özelliklerini sayarken, “Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler” (Mü’minun, 23/3) buyurmak suretiyle, bu kişilerin özelliklerinden birinin de faydasız ve boş sözlerden uzak durmak olduğunu belirtmiştir
Ayrıca alay etme, dedi kodu ve kötü lakap takmayı Allah (c c) yasaklamıştır Nitekim Kur’an-ı Kerim’de: “Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi adet edinen herkesin vay haline!” (Hümeze, 104/1) “Ey iman edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın Belki onlar kendilerinden daha iyidirler Kadınlar da diğer kadınları alaya almasın Belki onlar kendilerinden daha iyidirler Birbirinizi karalamayın, birbirinizi (kötü) lakaplarla çağırmayın İmandan sonra fasıklık ne kötü bir namdır! Kim de tövbe etmezse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir (Hucurat, 49/11) Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan sakının Çünkü zannın bir kısmı günahtır Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın Birbirinizin gıybetini yapmayın Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir ” (Hucurat, 49/12) buyurulmaktadır
Yüce Allah, müminler arasında iyilik ve takvayı emrettikten sonra, kardeşlik ve iyilikleri zedeleyecek cahilane tavırlardan sakındırmaktadır Ayette müminler arasında iyilik ve takva duygusunu en yükseğe çıkarmak, karşılıklı saygı ve sevgiyi telkin etmek suretiyle İslâm'ın yayılıp gelişeceğine işaret ediliyor ve dindeki kardeşlik mefhumunun önemi ortaya konularak kişinin din kardeşine karşı ahlaki sorumluluğu izah edilmiş oluyor
Bir defasında Ebu Zerr el-Gıfari (r a) Hz Bilal’e “Siyah kadının oğlu ” deyivermiştir Bu söz Peygamber (sav)’e ulaşınca Ebu Zerr’i şu şekilde eleştirdi: “Ey Ebu Zerr! Sen onu anasından dolayı ayıplıyorsun öyle mi? Demek ki sende hala cahiliye ahlâkından kalıntılar var ” Ebu Zerr (ra) söylediği o sözden o kadar pişman oldu ki yanağını yere koyarak “Bilal yanağıma ayağıyla basmadıkça yanağımı yerden kaldırmayacağım!” diyerek özür diledi
Peygamberimiz de “güzel söz sadakadır” (Buhari, Edeb, 34) derken gönül kazanmanın değerini bildirmiştir Gerçekten insanın ağzından çıkan sözü kulağının işitmesi gereklidir Başka bir deyişle insanın konuşmasını tartarak yapması yerinde olur Çünkü dilden çıkan yalan, dedikodu ve alaycı sözler gönül kırar İnsanlar arasındaki ilişkilerin bozulmasına sebep olur
Peygamberimiz de “güzel söz sadakadır” (Buhari, Edeb, 34) derken gönül kazanmanın değerini bildirmiştir Gerçekten insanın ağzından çıkan sözü kulağının işitmesi gereklidir Başka bir deyişle insanın konuşmasını tartarak yapması yerinde olur Çünkü dilden çıkan yalan, dedikodu ve alaycı sözler gönül kırar İnsanlar arasındaki ilişkilerin bozulmasına sebep olur
Netice olarak hepimizin bize verilen iradeyi ve dili doğru kullanma sorumluluğumuz vardır Bu sorumluluk bilincinde olarak güzel söz söylemeye itina göstermeli ve kötü sözden uzak durmalıyız İnsan, iradesini hayırda kullanarak konuşmasına yön vermelidir Maruf ve güzel konulardan konuşmalı aksi halde susmalıdır Çünkü hem din hem de örf açısından güzel görülen konuşmalar, insan için bir sevap sebebi olabilecekken, aksi durumda bir günah sebebi haline gelebilmektedir Çoğu zaman önemsenmeden sarf edilen bir sözün çok önemli neticeler verebileceği üzerinde düşünülmelidir
Sevgili peygamberimiz insanı tarif ederken "İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır", "Müslüman, müslümanın elinden ve dilinden zarar görmeyen kişidir" buyuruyor Bu nedenle iyilikte yarışmak esastır Kötülüklerin ve yanlış olan şeylerin yayılmasına vesile olmak da onu yapmak gibidir Ayette "Haydi, hep hayırlara koşun, yarışın" (Bakara, 2/148); "İyilik ve takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) üzere yardımlaşın Ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın Allah'a karşı gelmekten sakının Çünkü Allah’ın cezası çok şiddetlidir " (Maide, 5/2) buyuruluyor
İslâm, ideal bir toplumun oluşmasında iyiliklerin ve ahlâkî değerlerin öne çıkarılıp desteklenmesini, bunun yanında, kötülük ve her türlü olumsuzluğa karşı topyekün mücadele edilmesini, fert ve toplumun sorumluluk alanı içerisinde saymaktadır "Siz, insanlar içinde çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah’a iman edersiniz " (Âl-i İmran, 110) âyeti, İslâm toplumunda sorumluluğun çerçevesini ve olması gereken boyutunu ortaya koymaktadır
Sorumluluğun şartlarını taşıyan her fert, sahip olduğu bu duyarlılığını, her durumda ve hayatının her safhasında taşımakla yükümlüdür Bu yükümlülüğü Hz Peygamber (s a s )’in şu hadisi, gayet güzel bir şekilde ifade etmektedir: "Sizden biriniz bir kötülük görürse onu eliyle düzeltsin, buna gücü yetmezse diliyle, buna da gücü yetmezse kalbiyle buğz etsin " (Müslim, İman, 78) Fert ve toplumun, sorumluluklar konusunda daima duyarlı olması gerektiği vurgulanan bu hadiste, işlenilen kötülüklere, el ile müdahele görevinin yetkili otoriteye; dil ile engel olmanın ve halkı bu yönde bilgilendirmenin bilginlere; kötü davranışlara iltifat etmeyerek, kalbiyle buğz etmenin ise, fertlere ait olduğu belirtilmektedir
Bu şekilde, yukarıda ifade ettiğimiz karşılıklı hak ve sorumluluklar dengesi çerçevesinde ve toplumsal dayanışma anlayışı içerisinde, her kesimin sorumluluğunu yerine getirmesiyle, kötülükler ve ahlâksızlıklar toplumda uygun zemin bulamayacak ve engellenmiş olacaktır Nitekim Rasûlüllah (s a v ), övülen veya yerilen bir faaliyette bulunan kişilerin, yaptığı işin neticesine göre mutlaka bir karşılık alacağını bildirmiştir "Her kim müspet (örnek) bir çığır açar da, kendisinden sonra onunla amel edilirse, yaptığı güzel şeyin sevabını aldığı gibi, o davranışı örnek alarak iyilik yapanların sevabından da kendisine bir pay verilir, ama onların sevabından hiçbir şey eksilmez Her kim de menfî bir çığır açarsa kendi davranışının cezasını üstlendiği gibi, kendisini örnek alarak o davranışı sürdürenlerin günahlarından da kendisine bir pay verilir, ama onların günahlarından da hiçbir şey eksilmez " (Müslim, İlim, 15)
Peygamber efendimizin Cenabi Hak tarafindan emrolundugu su dokuz se aslinda bizlere guzel ahlaki ana hatlariyla rarif eder. "Rabbim bana dokuz şey emretti: Gizli halde de aleni halde de Allah'tan korkmamı, öfke ve rıza halinde de adaletli söz söylememi, fakirlikte de zenginlikte de iktisat yapmamı, benden kopana da sıla-ı rahim (dostluk) yapmamı, beni mahrum edene de vermemi, bana zulmedeni affetmemi, susma halimin tefekkür olmasını, konuşma halimin zikir olmasını, bakışımın ibret olmasını, marufu (doğru ve güzel olanı) emretmemi "47 "Sana zulmedeni affet Sana küsene git, sana kötülük yapana iyilik yap Aleyhine de olsa hakkı söyle "48
"Her nerede olursan ol Allah'tan ittika et ve kötülüğün arkasından iyilik yap, bu onu yok eder İnsanlara iyi ahlakla muamele et "49
"Her nerede olursan ol Allah'tan ittika et ve kötülüğün arkasından iyilik yap, bu onu yok eder İnsanlara iyi ahlakla muamele et "49
Netice olarak bir müslümanın dedikodu, alay etme, su-i zan vb kötü davranışlardan uzak durması gerektiği gibi, bu tür meclislerde de bulunması uygun değildir Şayet bir şekilde bu gibi yerlere giden kişiler; mümkün olduğunca bu tür şeylere de engel olmalıdır ve yapılanların yanlışlığına işaret etmelidirler
Bu arada akrabalarımızla ziyaretlerimizi de aksatmamalıyız Eğer onlarda yanlış, hoş olmayan şeylerle karşılaşırsak, dargınlık ve küskünlüğe yer vermeden, dinimizin bize öğrettiği en güzel şekilde onları uyarmalı ve yapageldikleri hatalardan vazgeçirmeye çalışmalıyız
Bu arada akrabalarımızla ziyaretlerimizi de aksatmamalıyız Eğer onlarda yanlış, hoş olmayan şeylerle karşılaşırsak, dargınlık ve küskünlüğe yer vermeden, dinimizin bize öğrettiği en güzel şekilde onları uyarmalı ve yapageldikleri hatalardan vazgeçirmeye çalışmalıyız
Cenabı Hak,Kuranı Kerimdeki,muhakkak ki, sen ahlakın,en güzeli ve en mükemmeli ile ahlaklandın, buyurduğu Peygamber Efendimizin ahlakı ile ahlaklanıp onun izinden giden kullardan olmak temennisiyle….
....
....
Spor
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.