150 yıldır dinmeyen acı

150 yıldır dinmeyen acı
Büyük Çerkes Sürgünü'nün üzerinden tam 150 yıl geçti. Bu zaman zarfında acısını içerisinde yaşayan Çerkesler, dedelerinin göçtükleri toprakların özlemiyle yaşıyorlar hala…

Rus- Kafkas Savaşı ile birlikte insanlık tarihinin en trajik sürgünlerinden birini yaşadı Çerkesler. 21 Mayıs 1864'de nüfusun yüzde 70'i yurtlarından edildi. On binlercesi yollarda can verdi. Sağ kalanlar, dönemin Osmanlı topraklarına dağıtıldı. Resmi rakamlara göre 2 milyon kişi zorunlu olarak göç etti. Onbinlerce kişi yollarda açlıktan, hastalıktan ve soğuktan can verdi. Çerkesler 150 yıldır, varlıklarını sürdürmeye çalışıyorlar. Peki bizler, 150 yıldır birlikte yaşadığımız Çerkesler'i ne kadar tanıyoruz? Geçtiğimiz günlerde yayınlanmaya başlayan Ağlatan Dans dizisiyle birlikte, merak duygumuz arttı. Tam bu sırada elimize avukat yazar Hulusi Üstün'ün 150 Yıl Böyle Geçti kitabı ulaştı. Üstün Çerkes asıllı, başarılı bir öykücü. 1990'lı yıllardan başlayarak sürdürdüğü sözlü tarih çalışmasını öyküleştirdi. Kitapta, Çerkes'lerin örf ve adetlerine ilişkin oldukça farklı anekdotlar var. Kitaptan yola çıkarak biraz Çerkesleri tanıyalım istedik. Gördük ki bu asil toplum, bizlere çok şey söylüyor. İlk olarak Çerkes gençlerin, geçmişiyle tanışık olma halleri umut verici. Hepsi 'Artık tarihle barışmak isteriz. Geçmişi unutmadan geleceğe bakmak isteriz. Artık sürgün ağıtlarımıza dönüş şarkılarımızı eklemek isteriz' diyorlar. Dedelerinin zorla terk etmek zorunda kaldığı topraklara dönmek istiyor bir çoğu.

KAPALI BİR KUTU

Çerkes kültürü Türkiye'de kapalı bir kutu adeta. Çünkü ülkemizde bulunan yerli etnik gruplardan biri değiller. Göçmen grup olarak 150 yıldır Türkiye'de yaşıyorlar. 100 yıl süren bir savaşın mağlupları olarak buralardalar. 1864 yılında Osmanlı Devleti İslam'ın halifesi olarak bu insanların ülkelerine gelmelerine izin verdi. Peki kimdi bu insanlar? Osmanlı padişahlarını büyüten padişah anneleri, Mısır'da 150 sene iktidarı elinde tutanlar, Osmanlı'da ilk kadın hareketini başlatanlar ve dahası… Anadolu'daki yerli halklara karışmamalarıyla dikkat çektiler. Ya kendi aralarında evlendiler ya da hiç evlenmediler. Bunu bir varoluş refleksi olarak açıkladılar. Aslına bakacak olursanız çok farklı kökenlerden gelenler vardı. Çok farklı diller konuşuyorlardı. Kafkasya bir halklar ve diller mozaiği olarak biliniyor. Yazar Hulusi Üstün sürgün halkını şöyle tanımlıyor: 'Bu halklar Anadolu'ya sessiz sedası ama milyonlarca olarak döküldüler. Tuz eker gibi geniş bir coğrafyaya ekildiler. Peyderpey eridiler yok oldular akrabalar birbirlerini kaybettiler. İşte 150 yıl böyle geçti.'

SOYADLARINDAN BULDULAR

Çerkesler tarihin en eski soyadı sistemini kullanan milletlerden biri. Bu yüzden göç ederken hepsinin bir soyadı vardı. Sürgünde kaybolan aileler bu 150 yıl boyunca soyadları sayesinde  akrabalarını araştırdılar. Geçen zamanda yaşadıkları yerlerin kültüründen etkilenmekle birlikte kendi kültürlerini de korudular. Üstün bu konuyla ilgili şöyle konuşuyor: 'Bu dünyada çok fazla örneğine rastlayacağınız bir durum değil. Çerkesler varlığını sıkı bir şekilde koruyor, müziğini, kültürünü muhafaza ediyorlar hala. Öte yandan göç sonrası dağınık halde yerleştikleri için dil asimilasyonu daha kolay oldu. Kendi dil yapıları da erimeye müsaitti. Bir Abaza bir Adige'yle oturup konuşamadığı için bir ortak dil bulmak zorundaydılar. Bu yüzden Türkçe'yi öğrendiler. Bugün ölen her Çerkes'in zihninde o dile ait birçok kelime, şarkı, hatıra yok oluyor. Kültürün şu anki durumu insanlığın önemli bir sorunu. Sözlü kültür de dilin yok olmasıyla gidiyor.'

Öykü yazmaktan başka çare yok

Aslında yazar Hulusu Üstün'ün bu kitabı yazma nedeni tam da yok olan kültürleri: '150 yıldır inatla varlığını korumaya çalışmış, özgürlüğü için buraya gelmiş ve tutsak olmayı reddetmiş halkın birikiminin yok olması riski vardı. Gözümün önünde çok görkemli arkaik bir kültür günden güne eriyordu. İşte bu noktada halkın değerlerini yaşatmak için ne yapılabilir diyerek kitap yazdım. Duyduklarımı kayda geçirmek istedim, öyküler yazdım. Ve biliyor musunuz öykü yazmaktan başka bir şey gelmiyor elimizden. Çünkü bir üniversitede kürsümüz bile yok. Sinema yapmak için yüklü bir finans lazım. Bunu da karşılayamıyoruz. Büyüklerimizden duyduğumuz Çerkes kültürüne özgü güzellikleri yazmayı kendi adıma görev bildim.' Yazar, kitabı yazdığı zaman zarfında Anadolu'da Çerkesler'in yaşadığı muhtelif bölgelere gitmiş, oralarda yaşayanlardan motifler derlemiş: 'Yerinden yurdundan edilmiş bir halkın dünyanın dört bir tarafına savrulmuş değerlerini toparlayıp o değerlerini mana ifade eden bir yere koyma gayretiydi benimki' sözleri olan biten son durumu özetliyor. Üstün, 'Kadın güzelliği ve zarafetin simgesidir Çerkesler' deyip devam ediyor: 'Bu rengin dünya kültür atlasından silinmesi herkes için kayıp.  

SÜRGÜNLER TOPRAKLARINA DÖNÜYOR

Başta da bellirttik, Çerkes gençlerin bazıları dedelerinin topraklarına geri dönmek istiyor. Üstün de bu süreci şu cümlelerle anlatıyor: 'Geldikleri günden beri hep memleketlerine geri dönmek istediler. Fakat 1917'de Sosyalist Devrim olduktan sonra demir perde oluştu. Çerkesler 1920'den 1990'a kadar anavatanlarıyla hiçbir bağ kuramadılar. Anadolu'daki Çerkesler Kafkasya'da kalan bütün yakınlarının yok edildiğini düşündüler. Sovyetler dağıldıktan sonra Kafkasya'daki akrabalarıyla karşılaştılar ve hiç sönmemiş olan memleket aşkı yeniden depreşti. 150 sene sonra birçok insan sürgün edildikleri coğrafyaya geri döndü. Bu çok enteresan. Dünyada emsaline pek rastlanmaz. Orada farklı sistemin içerisinde yerleşip yaşamayı tercih ettiler. Ama yüreklerinde 2 vatan saklayan bir topluluk olarak varlıklarını da korudular.'

Yazısız kuralları: Khabze

Çerkeslerin dünya kültürüne sunacakları bir diğer konu ise 'khabze' adlı örf adet hukukları. Yaptırımı son derece güçlü bu kurallar, Kafkasya'da uygulanan örf adetlerin aristokrat sınıf eliyle işlenmiş davranış kalıpları haline getirilmiş şekli. Kazanuko  Jabağı adlı bir bilge tarafından derlenmiş. Kafkasya'nın her tarafında uyulması gereken temel yaşam kuralları olarak verilen khabzede toplumun düzeni yaş hiyerarşisine göre kurulu. Karşılıksızlık, hasbilik ön planda. Üstün, bu yüzden Çerkesler'in dünyanın bir çok yerinde ticaret yapamadıklarını söylüyor. Çünkü khabze, ticareti onaylamaz, karşılıksızlık ilkesini benimser. Üstün sözlerine şöyle devam ediyor: 'Çerkesler birbirleriyle ticaret yapmıyorlar, belki bir siyasi parti etrafında toplanmıyorlar belki devlet kadrolarında etnik bir şekilde yer almıyorlar ama hala beraber eğleniyorlar, hala sofraları açık.'

TRT 7 Çerkesçe olsun

Dedik ya sürgünün 150. yılı için birbirinden farklı çalışmalar yapıldı, kampanyalar başlatıldı. Bunlardan biri de TRT 7 Çerkesçe kanalı açılması yönünde yapılıyor. change.org isimli site üzerinden başlatılan 'TRT-7 Çerkesçe Kanalı Açılsın!' başlıklı kampanyanın gerekçesinde, devlet kanalı olan TRT'nin Arap ve Kürt dillerinde yayın yapan kanalları olduğu hatırlatılarak Çerkesçe yayın yapan bir kanalının olmamasının toplumsal eşitliğe ve demokrasiye aykırı olduğu belirtiliyor. 'Bizler Türkiye Çerkesler'i olarak TRT'nin 7/24 Çerkesçe yayın yapmasını istiyoruz' denilerek Çerkeslerin yayın talebinin dile getirildiği kampanyanın yaygınlaştırılması için çalışılıyor.  Öte yandan Samsun ve Kahramanmaraş üniversitelerinde Çerkes dili ve edebiyatı bölümleri açılması talep ediliyor. Samsun ve Kahramanmaraş illeri Türkiye'de Çerkesler'in en çok yaşadığı iller arasında. 'Çerkes dilinin yaşatılması ve hak ettiği akademik eğitim fırsatına kavuşması amacıyla bu illerde Çerkes Dili ve Edebiyatı Bölümleri açılmalıdır' denilen kampanyaya destek bekleniyor.  

Ağlatan Dans, ağlattı!

Çerkesler'in efsane ezgisi ağlatan kafe, Ağlatan Dans  adıyla dizi oldu. Show TV'de yayınlanan dizi, Çerkeslerin hayatını konu ederken duygusal ve dramatik bir aşk hikayesini ele alıyor. Dizinin yapımcısı Yasemin Nak da bir Çerkes. Sürgün halkı olarak senelerce televizyon kanallarında çıkan en ufak bir müzikte heyecanlandıklarını söyleyen Nak 'Çerkesler'in yüksek beklentisi omuzlarımdaki yükü bin kat artırdı. Onların görmek istediği her adet ve asaleti, sürgün ve dil sorununu ben de dizide işlemek istiyorum' diyor. Diziyi izleyen Çerkesler ise sosyal medyada görüşlerini aktarıyorlar. Her Çerkes sahnesi, düğünü  ve müziği çıktığında yapıldığı gibi eş dost birbirini ararken bazı sahnelerde gözyaşlarını tutamayan Çerkesler, dizide daha fazla Çerkesçe kelimelerin kullanılması gerektiğini söylüyor.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.