• Konya21 °C
Karakter boyutu : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
Yabancı sermaye Türkiyeden kaçmaz
06 Şubat 2014 Perşembe 09:04

Yabancı sermaye Türkiye'den kaçmaz

Uluslararası alanda tanınmış ekonomi uzmanlarından Mohsen Derregia, 17 Aralık operasyonlarının ardından gelinen noktada Merkez Bankası'nın faiz artırmak zorunda kalışını yorumladı...

2013'e damgasını vuran 17 Aralık operasyonu bir yolsuzluk operasyonu kimliği ile değil, Türkiye'yi siyasi ve ekonomik olarak kıskaca alan bir kuşatma eylemi olarak kendini ortaya koydu. Türk lirası dolar karşısında büyük değer kaybederken büyümenin önündeki en önemli engel olan cari açık uluslararası oyuncular tarafından Demokles'in kılıcı gibi ekonominin tepesinde asılı kaldı. Merkez Bankası'nın beklenmedik faiz artırımı kılıç sahiplerini memnun ederken Türk sanayicisinin tepkisini aldı.

Amerikan Merkez Bankası'nın (FED) parasal genişleme programını kısmaya başlaması ve yabancı tahvil alımını aylık bazda 20 milyar dolar azaltarak 65 milyar dolara indirmesi gelişmekte olan ülkelerde panik havası yarattı. Türkiye, siyasette yaşanan depremin ekonomik etkilerini kontrol altına almaya ve yıkımları engellemeye çalışırken Halkbank gibi Türk ekonomisinin stratejik kurumları da yıpratılmaya devam ediyor. Türkiye kurumları Ortadoğu'da öncü olma yolunda ilerlerken bu kurumların önü kesiliyor, zemin kaybetmesi için uğraşılıyor.

FED'in sıkılaştırma politikasının Türkiye, Brezilya gibi ülkelerde nasıl karşılık bulduğunu, krizlerin arka planını, faiz artışlarını ve Ortadoğu'daki finans kıskacını Manchester Üniversitesi uluslararası ekonomi profesörlerinden, aynı zamanda Libya Yatırım Ajansı yönetim kurulu eski Başkanı Dr. Mohsen Derregia ile konuştuk...

Amerikan Merkez Bankası 'FED'in yabancı tahvil alımını azaltması gelişmekte olan ülkeleri nasıl etkiliyor?

Aslında bunun öncelikle tarihsel arka planına bakmak lazım, yani finans krizi öncesindeki politikalara... Finans krizi öncesinde FED'in politikası tamamen likidite bolluğuna dayanıyordu. Bu likidite ise uluslararası borçlanma gücü ve döviz kurlarındaki dalgalanmaya engel olmak amacıyla finansal enstrümanlar üzerinden 'hedge' yaratarak oluşturuldu. Ama şöyle bir sorun vardı; tahvillerinize yönelik tek yönlü bir kitlesel hareket varsa, o zaman geri ödeme gerçekleşmez ve finansal kriz olur. Tıpkı sigortanızın olması ve bir kasırga gerçekleşmesi gibi. Sigorta şirketi kasırga olduğu vakit 'herkesin zararını ödeyemem, ancak poliçesinde bunu ekleyenlerin ödemesini yaparım' der. Finansal enstrümanlar için de bu böyledir. Birden birçok insan size gelir ve zararlarının kapatılmasını ister ama bu mümkün değildir.

BALONU ŞİŞİRDİLER

Kriz nasıl gerçekleşti?

11 Eylül'ün hemen sonrasında 2001'de normal ekonomik döngülerden bir kopuş oldu. Petrol fiyatları aniden yükseldi. Petrol fiyatlarının artması gelişmekte olan ülkelerde büyüme oranlarının düşmesi anlamına gelir. Çünkü üretim vs... için bol enerji tüketirler ve enerji maliyetleri artınca büyüme için harcanabilecek bütçeleri kalmaz. Yani sonuçta ekonomik büyümeniz azalır. Ama 2001'de bu olmadı. Petrol fiyatları yükselirken eşzamanlı olarak büyüme için harcanabilecek bütçe de artırıldı. Nereden geldi bu para? Çin'e, Singapur'a, OPEC ülkelerine borçlandılar. Ardından ekonomik kriz oldu; bir yandan petrol fiyatları yükselirken düşük faiz oranlarına bağlı olarak likidite de arttı. 2001, 2002 ve 2007'de bunu durdurmaları gerekirken bu balonu daha da şişirdiler. Union Bank of Swiss'in üst düzey yöneticilerinden bir dostum, küresel ekonomi üzerine yaptığımız bir sohbet esnasında kriz endişesiyle Londra'daki mülkünü satmayı planladığını söylemişti. Kriz bekleniyordu ama ekonomiye daha fazla para pompalanarak çöküntü ertelendi. Bu durum emlak fiyatlarını ve borsayı şişirdi; kitlesel bir kriz oldu.

HALK BORÇLANDIRILDI

Krizle başa çıkmak zorunda kalınca yine likidite artırma yoluna gidildi. Emlak fiyatlarının, borsanın düşmesi ve güvensizlik gibi sebeplerden ötürü halkın borçlanıp para harcayabilmesi kolaylaştırıldı. 2008'den bu yana yani son 6 yıldır bu böyle devam etti. Faiz oranları İngiltere de yüzde 0.5; ABD'de ve Japonya'da yüzde sıfır gibi inanılmaz düşük seviyelere indi. Bu düşük faiz oranları ile amaçlanan şey ise insanların düşük faizle borçlanarak yatırım yapmasını, para harcamasını teşvik etmekti.

KAYNAKLAR İÇERİDE OLUNCA...

Türkiye'nin bu süreçte büyüme politikasını nasıl buluyorsunuz?

Birkaç gün önce ABD yıllık büyüme rakamının yüzde 3.5 olduğunu söyledi. İngiltere ise 2007'den beri en yüksek büyüme oranını açıkladı. Almanya ekonomisi ikisinden de daha iyi gidiyor. Türkiye ise uyguladığı politikalarla bu döngünün dışına çıktı çünkü ekonomiyi canlandırmak için bankaların Türkiye dışına aktif transferine müsaade etmesi tercih edilmedi, tersine kaynakları ülke için tutmayı tercih etti. Bütün bunların sonucunda ise Türkiye'de çok güçlü bir büyüme gerçekleşti.

SIKI TEDBİRLER NORMAL

Şu anda ABD'de, diğer bazı ana ekonomilerde de düzelmeler var. Bu nedenle borçlanma maliyetlerini yükseltmeleri gerekiyor. ABD gibi ekonomilerin hiçbiri gerçekten faiz oranlarını yükseltmemiş, sürekli piyasalara para pompalamışlardır. Sorun şu; bunun durdurulması lazım. Piyasalar da zaten ekonomi düzelmeye başladığı için para basıp sürme taktiğinin en kısa zamanda sona ereceğini sezdi. Artık ekonomi iyileşmeye başladığına göre bu kolay ve ucuz paranın durdurulması lazım. Yoksa büyük bir balon oluşur ki şu anda piyasaya pompalanmış yüksek miktardaki paradan ötürü yeni bir balondan korkuluyor. Bunun yansımalarını Türkiye, Brezilya gibi ekonomik büyümesi devam eden ülkelerde net bir şekilde görebiliyoruz. Bu nedenle ekonomilerini yavaşlatmak istemeyen bu ülkelerin piyasalardaki aşırı ısınmadan kaçınmak amacıyla ekonomik olarak makul olanın ötesinde enflasyon baskısı olacak, fiyatlar yükselecek endişesiyle ABD ve AB'ye göre daha sıkı para politikaları izlemek istemeleri gayet normaldir.

Merkez Bankası'nın Türkiye'de ekonomistleri ikiye bölen yüksek faiz artırımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye'ye bu noktada içeriden ziyade dışarıdan baskı oldu. Her şeyden önce toplumsal bir huzursuzluk olduğunda ekonomik endişeler de başgöstermeye başlar, yayılmaya başlarsa ekonomi işlevini yitirir. İnsanlar çalışmaz, kurumlar işlemez hale gelir ve ekonomi çöker. Uluslararası piyasaları Türkiye açısından endişelendiren de işte tam olarak bu. Bu toplumsal huzursuzluk yayılacak mı, yoksa sakinleşecek mi? Bu nedenle Türkiye'nin ülkeye yabancı yatırımı çekebilmesi için Merkez Bankası'nın yatırımcıya daha fazla teşvik sunması gerekti. Bunun arkasında dışarıdaki yatırımcının 'Türkiye bize son 10 sene içerisinde çok kazandırdı ama şu an endişeliyiz. Toplumsal bazı huzursuzluklar var ve bazı politikalar değişmesi lazım. Türkiye bundan 10 sene önceki Türkiye değil' tavrı yatıyor.

YATIRIMCI HÂLÂ YERİNDE

Tüm gürültüye rağmen bu dönemde yabancı yatırımcı ülkeyi terk etmedi. Neden?

Yabancı yatırımcı hâlâ burada, çünkü Türkiye'de yaşananlar kriz boyutuna gelmedi. Şu anda herkes 'neler oluyor acaba?' diye soruyor ama sermayenin kaçıp gitmesini gerektirecek bir durum yok. Burada Türkiye Merkez Bankası'nın argümanını anlamaya çalışmak lazım. Sanıyorum MB'nin 3 temel argümanı var: 1) Politika değişikliği gereksinimi 2) Yabancı sermayede oluşabilecek endişeler ve 3) Ekonomideki enflasyon baskısı.

Halkbank'ı ABD mi cezalandırdı

Türkiye'de 17 Aralık sonrası süreci siz de takip ettiniz. Özellikle İran'ın ardından Irak petrollerinin para transferleri Halkbank üzerinden gerçekleşecekken JP Morgan'ın devreye girip buna engel olmasını, Halkbank'a karşı yürütülen kampanyayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Elbette küresel bir ekonomik rekabet var ve bu rekabette öne çıkmak için birileri sizi kendi mal ve hizmetlerine bağımlı hale getirmek ister. Bankacılık sisteminde ise hesapların çoğunun Amerikan Doları olarak tutulması ABD bankacılık sistemine dünya genelinde büyük bir üstünlük ve avantaj sağlar. Dolar ödemelerini istedikleri zaman durdurabilirler. Ayrıca dolar bazındaki ödemelerin yerini bulması için önce ABD bankalarından geçmesi gerekir. Dünyada döviz işlemleri iki merkez üzerinden gerçekleşir; ABD ve İngiltere. İşlemler ancak bu merkezlerde durdurulabilir. Bu yüzden bankaları yaptırım, İran veya Irak ile ticarete devam etmek vs... gibi nedenlerle kara listeye alabilirler. Halkbank olayı da böyle. ABD İran'ı cezalandırmak istedi ve diğer herkesin ilişkisini de 'İran ile ilişkiniz varsa benle olamaz' diyerek engellemeye çalıştı. Mesela yıllar önce Libya'ya da aynısı yapılmıştı. ABD Airbus'da kullanılan bazı parçaları ürettiği için 'Benim ürettiğim parçaları Libya'ya satamazsınız' diyerek uçak alım sözleşmelerini iptal ettirmişti. Avrupa'da da yaşandı benzer olaylar, İtalya'nın, Fransa'nın da başına geldi. Temel para birimi dolar olduğu, başka bir takas metodu kullanılmadığı sürece bu olaylar yaşanmaya devam edecek çünkü ABD, bankacılık sistemini domine eden taraf. Kısa vadede de muadili bir para birimi gözükmüyor.

Ortadoğu'da ortak para olsa...

Rezerv para birimi Amerikan Doları olduğu müddetçe yaşadığımız bölge yaptırımlara mahkum mu kalacak?

Ortadoğu, kendine özgü finansal bir sistem yaratabilecek kaynaklara sahip aslında. Bu sistemi kurmak için ortak para birimi oluşturmak gerekiyor. Ancak ortak para birimi oluşturmak için de siyasetin, politikanın tüm unsurlarını birleştirmeniz gerekir ama oldukça zor. Çünkü para birimi ortak olsa da her bir üye birbirinden bağımsız maliye politikaları izliyor. Aynı şekilde Körfez ülkelerinde de ortak para birimi projesi tutmadı. Ortadoğu'da ise içinde SDR (özel çekme hakları) olan bir döviz mekanizması yaratılabilir. Yani sürekli elden geçirilen bir döviz sepetiniz olur. Yerel para birimleri de bu döviz sepetine göre takas edilir. Bu da değiş tokuş aracı olur. Amerikan Doları gibi tek bir para birimine gerek kalmaz. Bu mekanizma ile ülkeleri siyasi olarak birleştirmeye gerek kalmadan yerel para birimlerinin bu sepete göre dalgalanmasına da izin vermiş olursunuz. Elbette bu bir finansal sistem gerektirir. Ancak bunu başarabilmek için yoğun bir finans mühendisliği ve bölge ülkelerinin bu mekanizmaya yatırım yapması gerekiyor.

ÖZGÜN KAYNAK

Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Senin Şehrin, Senin Siten
Tüm Hakları Saklıdır © 2013-2015 Haber Konya | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : +90 332 351 66 50 | Yazılım: CM Bilişim - Tasarım: INVIVA