• Konya12 °C
Karakter boyutu : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
Savunan Adamın Yazarından Erbakan
06 Mart 2011 Pazar 11:27

Savunan Adam'ın Yazarından Erbakan

Erbakan'ın ölmesi ile duygusal bir hareketlenme oldu. Ama seçimde insanlar sandık başında karar verirken Türkiye gerçekliğine bakarlar diye düşünüyorum. Duygusal davranmazlar

Ahmet Taşgetiren 1997 yılında Necmettin Erbakan ile ilgili 'Seni Seviyoruz Savunan Adam' başlıklı bir yazı kaleme almıştı. O, Erbakan'ı Refah Yol hükümetinden bu yana takip etmiş, kimi zaman eleştirmiş, kimi zaman da desteklemiş bir isim. Erbakan'ın cenazesi bir milyona yakın 'farklı' görüşten insanı bir araya getirdi. Bu süreçte itiraflar, günah çıkarmalar da oldu. Ahmet Taşgetiren 'Savunan Adam'ın yıllar sonra nasıl anlaşıldığını, 28 Şubat'ın izlerini, Saadet Partisi'nin geleceğini anlatıyor.

 

Siz Erbakan ile ilgili birçok eleştiri yazısı yazdınız. Ama aynı zamanda desteklediniz. Nerede durdunuz?

Ben öz eleştiri yaptım. Bir de şu var; bu sözünü ettiğim dava o inanç eksenindeki mücadele bir tek Refah Partisi'yle sınırlı bir mücadele değil. Bu ülkede çok farklı yapılar var. Aynı alanda çalışan aynı acıları yaşamış ve bir anlamda mücadelesini veren o fikrin başarılı olması için gayret ve ter ortaya koyan insanlar var.

Cemaat gibi mi?

Siyasi parti bir cemaatten farklıdır. Cemaatin alanı biraz daha geri plandadır. Ama siyasi parti bir tür temsil hüviyeti kazanıyor. Dolayısıyla onun başarısızlığı hem aynı dünya görüşündeki bireylerin başarısızlığına dönüşüyor. Refah, Milli Selamet, Fazilet, Saadet çizgisi beni özel olarak ilgilendiriyor. Onun mağduriyeti bir anlamda benim mağduriyetim. Yaşadığı acı benim acım. O zaman başarılı olmasını istiyorum. Mağdur olmasını istemiyorum. O acı çekmesin ki ve onunla beraber peşinden sürüklediği kitle de acı çekmesin.

Siz partili bir yazar mısınız?

Hayır. Bağımsız Müslüman aydın olarak durmaya çalışıyorum.

Ama 1997 yılında yazdığınız "Seni seviyoruz savunan adam" yazınızda Erbakan'ı savunuyorsunuz?

Çünkü ortada bir yargılama var ve bu Erbakan'ı aşıyor. Sadece Refah Partisi Genel Başkanı yargılanmıyor. Bir inanç ve düşünce çizgisi bir idealler bütünü onun için o yazıda geçiyor "Bir tek sen yargılanmıyorsun" diyorum. Orada Necip Fazıl, Bedüizzaman, İskilipli Akif Hoca vardır. Türkiye tarihinde aynı sebepten dolayı mazlumiyeti yaşamış insanlar vardır. Erbakan'ı da Erbakan olduğu için değil böyle bir temsiliyeti olduğu için yargıladılar, onun için kendimle özdeşleştirmiş oldum.

Sizce 28 Şubat nedir?

Ben 28 Şubat'ı İslam'ı azaltma operasyonu olarak değerlendiriyorum.

Bu kadar olayın yaşanmasının sebebi, hükümette dindar bir görünümün sergilenmiş olması mı?

Hayır, ben öyle bakmıyorum. Bunlar bence 28 Şubat'a gelmek için öne çıkarılmış provakatif görüntülerdir. Aslında kanaat şudur; Türkiye'de İslam çok oldu. Bu içeride odağın, dışarıda da bir odağın kanaatidir. İşte ben onu NATO konsepti ile ifade ediyorum. İçeride de onun bir anlamda uzantısı olan bir odak vardır. Onlar demişlerdir ki; Türkiye'de İslam, siyasi alanda çok oldu. Çünkü Refah Partisi yüzde 27 gibi bir oy aldı ve iktidar oldu. O dönemde Refah Partisi için kapatma davasını açan başsavcı Vural Savaş; "Eğer Refah'ın oyu yüzde beşte olsaydı, kapatma davası açmazdık" dedi.

Peki 28 Şubat'ın olumlu tarafları olmuş mudur?

Tabii 28 Şubat İslami camiayı silkeledi. Burada düşenler, kalkanlar, yaralananlar oldu. Öncesinde belki şu da vardı; iktidarla buluşmak bazen insanı ana idealleriyle ilişki de fire verdirir.

Nerede fire verdi?

Para ile iktidarın buluşmasında. 28 Şubat öncesinde Refah'ın belediyelerdeki iktidarı vardı. Bu dönemde bizim insanlarımız bazı yerlerde iktidarla ve parayla buluştular. Bunun sıkıntıları bugünlere kadar devam ediyor. Düşünün ki 2007 yılında Ak Parti hakkında Refah'tan ayrı gibi gözükmesine rağmen kapatma davası açıldı. Kapatma sadece yeterli çoğunluk sağlanamadığı için gerçekleşemedi. Bunu biz 28 Şubat'tan on yıl sonra görüyoruz. Yani bu sütotükonun zihnindeki iç tehdit değerlendirmesi tamamen ortadan kalkmış değil. Belki bu süreçte Avrupa Birliği gibi normlar getirilmek suretiyle MGK'nın yapısı değiştirildi. Orada sivil çoğunluk arttı.

28 Şubat bugünün şartlarında yaşanır mı?

Bugün olamaz. Ama bunu yapmak isteyen oldu, hala var. 28 Şubat'ın NATO konseptiyle bağlantılı bir yanı vardır. Yani dış konjonktür 28 Şubat'taki o iç iradeye uygundur. Ak Parti yola çıkarken bence bu dış beklentiyi ortadan kaldıracak bir ilişki düzeni geliştirdi. Burada tabii en önemli şey koalisyon olmaması. Şimdi Ak Parti büyük çoğunlukla iktidara geldi. Tek parti iradesi olarak kesin tavır koyabilme avantajına sahip. Bana göre bu içerideki kadronun kişilik yapısı da bu direnci getiriyor.

Erbakan'ın mücadelesinde anlaşılmadığı görüşünü savunuyorsunuz. Cenazeye toplumun birçok farklı görüşten kişiler katıldı. Erbakan, şimdi mi anlaşılıyor?

"Anlaşılmadı" lafını muhalif çevre için söylemek lazım. Cenazeye askerler geldi, Doğu Perinçek çelenk gönderdi. Medyada Erbakan'ın "Milliciliğini" olumlayan yazılar çıkıyor. Ergenekonda yargılanan bir denizci subay; "Biz Erbakan'a karşı yanlış yapmışız, özür dilememiz lazım" dedi.

Ne değişti?

Erbakan o gün de bana göre milliciydi bugün de aynıdır, bir değişme yoktur. Ama o dönemde Erbakan çok millici olduğu için ve batı sömürgeciliğini sorguladığı için o dış odaklar bunu tehlikeli olarak gördüler. Dış odağın değerlendirmesi içerdeki güçler tarafından tüketildi, devreye sokuldu, paylaşıldı. O yüzden "Şimdi daha yeni anlıyoruz, jeton daha yeni düştü" diyorlar.

Medyada kurulan "İyi cümlelerin" arkasında ne yatıyor? Vicdan mı, pişmanlık mı, yoksa çıkar mı?

Erbakan'dan ne Doğu Perinçek'e ne de ulusalcı denen Ergenekonculara siyasi miras olmaz. Ama başka alanlara olabilir. Seçim yaklaşıyor, akraba iklimlere olabilir.

28 Şubat'tan sonra başörtülüler üniversite kapılarından içeri alınmadılar. İmzayı atan Erbakan olmasaydı, başörtülülerin okula serbestçe girmesi mümkün olur muydu?

Ben onun bir süreliğine mümkün olacağını düşünüyorum. Çünkü başörtüsü yasağı Kenan Evren döneminde başladı. Yasağı kaldırmak için rahmetli Turgut Özal çaba sarf etti ve bir kanun çıkarıldı. 1989 ve 1991 yılında bu kanun anayasa mahkemesine götürüldü ve anayasa mahkemesi iptal etti. İptal gerekçesi çok önemli gerekçe; "Dini bir gerekçeyle özgürlük talep edilemez." Yasak devam ederken, o yasağa karşı tepki olarak Erbakan hoca bir gün; "Öyle bir gün gelecek ki rektörler başörtülü öğrenciler karşısında selam duracak." dedi. Ondan sonra bu laikliğe tehdit olarak algılandı ve bu sözle yasak daha katılaşmış gibi oldu.

Bu söz söylenmeli miydi?

Bana göre söylenmemeliydi. Bu tür meydan okumaların bedelini siz taşımıyorsunuz, genelde gençler taşıyor. O zulmü arttıran bir şey olmuştur ve bu nedenle Erbakan suçlanır. Ben bunu da eleştirdim.

Erbakan, o lafı söylemeseydi de yasaklar olur muydu?

Olurdu. Çünkü bunun arkasında şöyle bir mantık var; Türkiye batılı yolda yürüyen bir ülke, oysa başörtülü öğrenci Türkiye'nin bu batılı görüntüsünü sekteye uğratıyor. Bir de "Tamam okuyabilsinler ama okuduktan sonrası da var bunun. Ne yapacağız o zaman? Kamu görevine talip olacaklar hâkim, savcı olmak isteyecekler". Laik düzen başörtülü bir hâkim veya savcı kabul etmez gibi bir mantık var. Onun için erkenden yolu kesmek istediler.

Erbakan asker üzerinde yeterince yetkilerini kullanabilseydi 28 Şubat olmazdı diyenler var...

Ben Erbakan'ın yaşadığı zorlukları tam bilemiyorum. Bir defa koalisyon iktidarı vardı. Ayrıca Süleyman Demirel cumhurbaşkanıydı. Demirel'in tarihi bir yanlışlık yaptığını düşünüyorum. İki defa askeri müdahaleye maruz kalmış bir cumhurbaşkanı olarak sağduyulu tavır koymamıştır.

Süleyman Demirel, Erbakan ile helalleştiğini söylüyor...

Öyle diyor ama ben Demirel'e baktığımda o dönem Erbakan'ın tasfiye edilmesinden mutluluk duyan bir adam görüyorum. Hatta en başına gidip hükümet olmalı mıydı?, Tansu Çiller ile koalisyon yapmalı mıydı? gibi soruları olayın en başına giderek sormak lazım.

Aynı şartlarda o koltukta Tayyip Erdoğan otursaydı sonuç daha farklı olur muydu?

Olurdu. Kuşak farkı var. Tayyip Erdoğan 68'lerden gelen bir kuşak. Bu kuşak daha özgürlükçü ve direnç sahibi bir kuşaktır. Erbakan Hoca sistemin baskılarını daha çok hisseden bir kuşağın insanı. 28 Şubat'ta parti kapatıldıktan sonra bütün illerde mitingler düzenleyelim önerisi Erbakan'a geliyor. Erbakan "Acaba provakasyon olur mu?" diye bir şerh koyuyor. Bu tür endişeleri olan hesap adamı. Sistem içinde meydan okuyucu bir tavrı benimsememiş biri.

28 Şubat bitti mi?

Bence bitmedi hala devam ediyor. Aslında Erbakan'ı tasfiye edenlerin bir bölümü hala 'Bunlar da Erbakan'ın talebeleridir' diye tasfiye etme iradesini taşıyorlar. Bunun için bir takım çabalar içine girmişlerdir. Ama muvaffak olamadılar, başaramadılar. Kurdukları oyun kendi başlarına geçmiş oluyor. Bu anlamda 28 Şubat'ın tasfiye süreci işliyor.

 

BÜYÜK LİDERLERİN BIRAKTIKLARI BOŞLUK DA BÜYÜK OLUYOR

 

28 Şubat olayından sonra Saadet Partisi eski gücünü toplayamadı. Bugün Saadet Partisi'nin eskisi kadar güçlü olmamasının sebebi ne?

Aslında bu Saadet Partisi ile bağlantılı bir şey değil. Ak Parti Refah Partisi'nin içinde yetişmiş kadrolar tarafından kurulan bir partidir bana göre. Bu yeni parti kurulurken bazı öz eleştiriler yapıldı. "Türkiye'de iktidar olabilmek için neleri görmek lazım" diye bir soru soruldu. Ak Parti vizyonu çıktı ortaya. Bu da halkın ilgisine mazhar oldu. Baktığımızda Ak Parti kadroları, belki "Biz milli görüş gömleğini çıkardık" diyorlar ama fiilen yapılanlara baktığımızda Refah Partisi'ne oy veren insanların taleplerinin yerine geldiğini görüyorsunuz. Şu anda insanlar Ak Parti'ye ilgilerini devam ettiriyorlar. Saadet'e yönelik bir ilgi var ama bu daha sınırlı bir ilgi. Hocaya vefa ekseninde bir ilgi devam ediyor.

Erbakan ölümüne kadar partinin başındaydı. Onun ölümü partiye kan kaybettirir mi, yoksa kazandırır mı?

Duygusal bir hareketlenme oldu. Ama bu seçimlerde insanlar sandık başında karar verirken biraz daha Türkiye gerçekliğine bakarlar diye düşünüyorum. Duygusal davranmazlar. Cenazeye çok farklı toplum kesimlerinden insanlar geldi. Bunlar sadece Saadet'in mensupları değildi. Bu gerçekten iyi bir şey.

İttifakları arttırır mı?

Böyle bir şey beklemiyorum.

Saadet Partisi'ne yoğun akış olur mu?

Onu da beklemiyorum. Biraz daha Türkiye'yi kim idare etsin gibi sorular insanların iradesine yön verir diye düşünüyorum.

Sizce partinin başına kim geçer?

Öngörmek zor. Hocanın 85 yaşında partinin başında olması normal bir hadise değil. Toparlayıcı olması için başkan olmuştu. Parti içinden başka bir adam bu görevi alamadı demek ki.

Oğlu partinin başına geçer mi?

Oğlunun öyle bir iddiası var.

Hocanın yerini doldurur mu?

Bunlar uzun zaman tartışılacak konular. Saadet Partisi'nin toparlanma süreci olacak diye düşünüyorum. Çünkü büyük liderlerin ölümü bir boşluk yaratıyor. Toparlanma süresi de ona göre uzun olabiliyor. Mesela; Özal gittikten sonra ANAP'ın yaşadığı zorluklar gibi.

Saadet Partisi'nin sonu Anavatan Partisi gibi olur mu?

Tam değil. Burada çok daha sıkı dokunmuş bir yapı var. ANAP, Özal ile toplanan bir partiydi. Gidince de dağıldı. Saadet Partisi ile bir gönül akışı da var.

 

MODERNİTEYLE YÜZLEŞME PROBLEMİMİZ VAR

 

Siyaset, din normlarını ne kadar kaldırabiliyor?

Ben dinin siyasallaşmasını sağlıklı bulmuyorum. "Şu partiden olanlar dindar değil", denmemeli. Bunu da Refah hükümeti dönemlerinde ifade ettim. Çünkü farklı siyasi kanaatte olup da sadakatle yaşayan insanların içini incitmemek gerekiyor.

Refah hükümetinde bu oldu mu?

Oldu. Ama burada Menderes'i asmış bir zihniyetten bahsediyoruz. Sebebi ise ezanın Arapça okunmasına izin vermesiydi. Cemal Madanoğlu; "İhtilal tekerleği ezanın Arapça'ya çevrildiği gün dönmeye başlamıştır." diyor. Sistemin içinde İslam'a karşı alerjik yapı var. İmam hatip, başörtüsü tehlike oluyor. Bizim yanlışlarımız var. Ama işin bu tarafını da görmek gerekiyor.

Erbakan, Siyaset ve bürokrasi içinde Müslümanlık kimliğini gizlemeden yaşıyordu. Sekülerleşmeden "Dindar adam" portresi çizebilen siyasetin tek ve son temsilcisiydi. İdeal olan neydi?

İnsanların dinle ilişkilerini özgürce kurabileceği ortamları hazırlamak lazım. Din özgürce kabul edilecek, içselleştirilecek bir şeydir. Diyelim ki başbakansınız, dindarsınız ve ülkeye hizmet ediyorsunuz sadece bu görüntü bile din adına bir değer niteliği taşır. Başka bir şey yapmaya gerek olmadığını düşünüyorum.

Dindar kesimin sekülerleşmesinde problem var mı?

Sorunlar var. Beklenen samimi, Allah'ın istediği nitelikte dindar olmaktır. Onda azalma oldukça problem olur.

Azalma var mı?

Var. Çünkü kurulu düzen bir anlamda bunu zorluyor. Hem küresel hem de yerel anlamda adeta dindar olmak İslam'ı bir bütün olarak yaşamak zorlaştırılmış. Bazen bu yasal olarak zorlaştırılmış. Bazen de iklim itibariyle zorlaştırılmış. Modernite ile yüzleşme noktasında problemler yaşıyoruz. Bunda küresel iklimin ve yerel düzenin de etkileri var. Bu yerel düzeni de daha sağlıklı hale getirmek lazım.

Çözüm?

Eğitim şekliyle bunu giderebiliriz. Genç neslin geleceğini önemsemek gerekiyor. Toplum bilimciler, siyasetçiler ve eğitimciler olarak bunun üzerine gitmemiz lazım. Medyanın bu konuda çok duyarlı olması gerekiyor.
 
Yeni Şafak-İkidebir
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Senin Şehrin, Senin Siten
Tüm Hakları Saklıdır © 2013-2015 Haber Konya | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : +90 332 351 66 50 | Yazılım: CM Bilişim - Tasarım: INVIVA