• Konya19 °C
Karakter boyutu : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
Hastalıklara bal gibi tedavi!
19 Temmuz 2011 Salı 18:01

Hastalıklara 'bal' gibi tedavi!

25 yıldır bal üzerinde çalışan biyokimya profesörü Kamaruddin M. Yusoffun çalışmaları çığır açıyor.
Engin bilgisi, duruşuna ve konuşmasına yansıyordu. Bir saati aşan görüşmemizde 10’a yakın ‘haber flaşı’ vermişti. Ayrılırken bu orta boylu, kavruk adamın 32 sayfalık öz geçmişi ‘abartılı’ gelmiyordu artık. Ömrünün yarısını ‘bal’a adamış Prof. Dr. Kamaruddin Bin Mohd Yusoff’tan bahsediyoruz. 25 yıl önce, okuduğu ayetten yola çıkarak giriştiği çalışmalar onu alanının zirvesine taşımış. Şimdi dünyanın en iyi bal uzmanlarından birisi. Balın gizli cevherini çözmekle kalmamış, yayımladığı bilimsel makalelerle tıp alanında kullanımını artırmış. Araştırmaları genç biyokimyacıları Malezya’ya çekmiş; Irak’tan Yemen’e, Hindistan’dan Sudan’a kadar dünyanın birçok ülkesinden doktora ve master talebesi olmuş. Onları balın sırrı üzerine çalışmaya sevk etmiş.

 Biyokimya profesörü Yusoff’a bal ile yollarının kesiştiği ilk günü soruyorum. Derin bir nefes alıp başlıyor anlatmaya: “1986 yılında genç bir akademisyendim. Malaya Üniversitesi’nde biyokimya dersleri veriyor, laboratuarda araştırmalar yürütüyordum. Çoğu akademisyende olduğu gibi halktan kopuktu çalışmalarım. Bir gün eşim güncel hayata dönük, insanlara daha faydalı çalışmalara girmemi tesviye etti. Beni ikna etti bu doğrultuda ama çalışma konusu veremedi. Bir ilham bulabilir miyim diye Kur’an-ı Kerim okumaya koyuldum. Aradığımı cevap Nahl Suresi’nin 68. ve 69. ayetlerinde çıktı. Allah (cc) balı işaret ederek ‘Onda insanlar için şifa vardır’ diyordu. O gün defalarca okudum o ayeti. İnsanlığa peşinden gitmeleri için bir sır veriyordu adeta. Bunun üzerinde çalışabileceğimi düşündüm. Derinleşen çalışmalarım imanımı artırdı. 25 yıldır çalışıyorum, ömrümün sonuna kadar da devam edeceğim inşallah.”

Saha araştırmasıyla başlamış ise. Bal ile ilgili 400 kitabı, binlerce materyali elden geçirmiş. Saha taraması sonucunda Çin’den Amerika’ya birçok ülkede bal üzerine çalışmanın yapıldığını fark etmiş. Ancak o güne kadar hiçbir Müslüman araştırmacının kutsal kitabında geçen balla ilgili çalışma yapmadığını görmüş. Azmi ikiye katlanmış. Bal ile ilgili bir makaleye Kur’an’dan referans veren ilk bilim adamı olmuş: “Gayrimüslim araştırmacılar bala materyalist açıdan yaklaşmıştı. Kutsal kitaptan referanslar vererek yayımladığım ilk makale büyük ilgi oluşturdu.”

1986’dan bu yana bal üzerine 15 makale, onlarca tebliğ yayımlamış Yusoff Hoca. Bu sebeple Uluslararası Bal Komisyonu’na (IHC) üye yapılır. Çalışmaları sırasında balın kuvvetli bir antibakteriyel olduğunu, farklı medeniyetlerin geçmişte yara ve yanık tedavilerinde kullandığını fark eder. Balın tıp alanında daha etkin kullanılması gerektiğini savunmaya başlar ve başarılı olur. Çalışmaları Malezya Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde kullanılır ve hastalara bal tedavisi uygulanan bir birim oluşturulur: “Bir deneyde farklı hastanelerden topladığım bakterileri bal ile buluşturdum. Bal tüm bakterileri yok etti. Doğal balda yüksek oranda hidrojen peroksit bulunuyor. Bu, çok kuvvetli bir antibakteriyel madde.”

Yusoff Hoca, balın antibakteriyel özelliğini insanlar üzerinde kullanan Mısırlı bir doktordan bahsediyor: “Mısırlı bir doktorun çalışmalarını gördüm. Kanser hastalarına hazırladığı bal serumunu damardan veriyor. Balın anti kanserojen özelliğini kullanıyor tedavisinde. Ciddi sonuçlar elde etmiş.”

 ‘Bal hastaneler’ artıyor

Balın yara ve yanıklara uygulanması durumunda hızla iyileşme sağladığını da söylüyor. Bu konu üzerine çalışırken Hindistanlı bir profesöre ulaşmış. Bir araya gelip çalışmalarını karşılaştırmış. Birbirinden habersiz yaptıkları çalışmaların örtüştüğünü görmüş: “Prof. Dr. M. Subrahmanyam balı tedavi amaçlı kullanan ender doktorlardan biri. Hindistan’daki hastanesinde yaptığı çalışmalarda büyük mesafe katetmiş. Özellikle cilt yanıkları üzerinde çalışmalar yapmış. Balın ciltteki yara ve yanıkları diğer ilaçlara göre daha kısa zamanda iyileştirdiğini bilimsel olarak ispatlamış. Hâlihazırda hastanesinde bal tedavisi uyguluyor. Ciddi yanıkları bulunan hastaları içi doğal bal dolu küvetlerde yatırıyor. Kısmi yanıklara da bal sürüp üzerini gümüşle kaplıyor. Ne yazık ki Subrahmanyam’ın bilimsel çalışmaları ile klinik uygulamaları çok yerel kalmış. Modern tıp dünyası bu tür çalışmalara daha fazla değer vermeli.”

Balın mikrobik rahatsızlıkları, göz rahatsızlıklarını ve sivilceleri de tedavi ettiğini belirtiyor. Peygamber Efendimiz’in (sas) gözleri hastalanan bir sahabeye bal tedavisi uyguladığını hatırlatıyor: “Malezyalılar gözü mikrop kapanlara saf bal sürer. Bu bir gelenektir. Mesela Çinliler sivilcelerine, yüz yanıklarına bal uyguluyor. Ellerinde binlerce yıllık yazılı bal tedavileri var. Dolayısıyla bal tam anlamıyla şifa kaynağı. Ama bunu öğrenebilmemiz için üzerinde daha kapsamlı ve geniş çalışmalar yapmamız gerekiyor. Ben balın tedavi edici özelliğinin gelecek yıllarda daha da belirginleşeceğini, tedavi safhasında daha fazla kullanılacağını öngörüyorum.”

Yusoff Hoca bir noktanın altını çiziyor. Malezya’da yakın dönemde başlayan bal tedavisinin Çin, ABD ve Avrupa ülkeleri ile Mısır gibi bazı Ortadoğu ülkelerinde uzun yıllardan beri uygulandığını söylüyor. Gelenek olarak bilinen bu tedavi uygulamalarını laboratuar ortamında test ederek bilimsel literatüre kazandırmaya çalışıyor: “Modern tıbbın babası sayılan Hipokrat da birçok yazısında balın tedavi unsuru olarak kullanıldığını vurguluyor. Keza büyük âlim İbn-i Sina, El-Kanun fi’t-Tıp adlı eserinde balı tedavilerde kullandığını yazmış. Ben binlerce yıllık geleneksel tıpta yeri olan, Sümerlilerin dahi kullandığı balın modern tıbba girmesi için çalışıyorum. Cilt yanıkları ve yaraları tedavi edici özelliğini gösteren iki makale yazdım. Makaleler kapsamında sunduğum karşılaştırmalı hasta fotoğrafları balın iyileştirici özelliğini ortaya koyuyor. Çalışmaları gören bazı tıp doktorları destek verdi. Ama bu yeterli değil. Bal hâlâ kişisel bir tedavi unsuru olarak değerlendiriliyor. Bu yanlış algıyı kırıp bal tedavisini modern tıbba sokmamız lazım.”

Ancak yüzde 20’si saf

Yusoff Hoca, bahsettiği çalışmaların saf bal üzerinden yapıldığını, bununla birlikte insanların piyasadan aldıkları balın saf olup olmadığını test etmesinin çok güç olduğunu söylüyor. Üzerinde çalıştıkları bir projenin bu büyük sorunu ortadan kaldıracağını söylüyor: “Ondokuzmayıs Üniversitesi Kimya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yunus Bekdemir ile birlikte bir çalışma yürütüyoruz. Saf bal ile katkılı veya sentetik balı ortaya çıkaracak bir sistem geliştirdik. Bunu halkın kullanabileceği bir çubuğa çevirmeye çalışıyoruz. Sistemin ana özelliği saf bal ile saf olmayan balın kimyasal tepkimesi üzerine çalışıyor. Saf ile saf olmayan bal kimyasal müdahaleye farklı tepkiler veriyor.”

Peki herhangi bir alet olmaksızın saf balı tespit etmek mümnün mü? “Var ama sizi yüzde yüz sonuca ulaştırmaz. Doğal balın akışkanlığı daha azdır. Yoğun bir kokusu vardır ve tüketildiğinde boğazda yanma hissi oluşturur. Şeker katılan bal boğazı yakmaz. Tabii bunun için önce saf balın tadını, kokusunu bilmeniz gerekiyor.”

Bu noktada önemli bir uyarıda bulunuyor Yusoff Hoca. Son 25 yılda 400’den fazla bal türünü incelediğini, bunların ancak yüzde 20’sinin doğal çıktığını anlatıyor. Aynı oranın piyasadaki ballar için de geçerli olduğunu vurguluyor. Hoca, sahte balların sadece geri kalmış ülkelerde değil, gelişmiş ülkelerde de kolayca satıldığına dikkat çekiyor: “Yaptığım araştırmalara göre dünya çapında satılan balın ancak yüzde 20’si saf, doğal. Kalanın büyük kısmı katkılı, bir bölümü de sentetik. Sentetiklerde arı ve bal hiç yok. Ana maddesi fruktoz şurubu ve şeker oluyor. Bu ürünler ‘bal’ adı altında satılıyor. 1970’ten bu yana satılan bu ürünün sağlık açısından zararlı olduğunu gösteren araştırmalar var. Sentetik ballar hayvanlar üzerinde test edildi, kansere yol açtıkları görüldü. Özellikle karaciğer ve kolon kanserine yol açtığına dair çalışmalar var. Sentetik ürünlerin bal adı altında satılması önlenmeli. Uyarılarım Malezya’da ses getirdi. İthal ballar artık kontrol ediliyor. Ama yeterli değil, küresel çapta yaptırımlar uygulanmalı. Aksi takdirde şifa kaynağı diye alınan bu ürünler insanları sağlığından ediyor.”

 Prof. Dr. Kamaruddin M. Yusoff, araştırmalarına dayanarak sahte balların büyük bölümünün Çin’den geldiğini söylüyor. Bir araştırma grubunun Çin’de saha taraması yapmak istediğini, yetkililerin ekibin bazı noktalara girişine izin vermediğini aktarıyor: “Çin’de saha araştırmasına giden bir ekibimize yardımcı olunmadı. Hatta bazı alanlara girmelerine izin verilmedi. Çin’den gelen ballar üzerinde yaptığımız testler Çinlilerin çok az saf bal ürettiğini ortaya koydu. Buna rağmen Çin bugün dünyanın en büyük bal üreticisi.”

 Saf bal Çin’de de çok az

 Türkiye’nin önemli bir bal üreticisi olduğunu, yakın zamanda ABD’yi geride bırakarak üçüncü sıraya yerleştiğini ve ürünlerinin kaliteli olduğunu anlatıyor: “Türkiye Çin ve Arjantin’in ardından gelen üçüncü büyük üretici. Türk balları yoğunluk ve aroma açısından çok kaliteli. Mesela Anzer balıyla ilgili yazılar gördüm. İleride ben de Anzer balı üzerinde çalışmayı düşünüyorum. Hâlihazırda Türkiye’deki bir üreticinin ballarını sınıflandırmaya çalışıyorum. Beş çeşit bal üretiyor. Çalışmamız sonunda balların antibakteriyel, antioksidan sınıflandırılmasını öğrenecek. Türkiye’de sahte-katkılı bal oranı dünya genellemelerine göre daha düşük. Ama piyasada sentetik bal da satılıyor.”

Türkiye’nin sahip olduğu kaliteli bal potansiyelini etkili kullanması için bir araştırma merkezi kurması gerektiğini düşünüyor. Ona göre, bu yolla Türkiye organik üretimini artırıp, içeriğine göre sınıflandırdığı saf ballarıyla dünya piyasasını yönlendirebilir: “Dünyada bal araştırma merkezi yok. Türkiye’de ciddi kaliteli bal potansiyeli var. Dolayısıyla araştırma merkezi için en uygun ülke. Eğer kurulursa hem üreticilere hem de araştırmacılara büyük katkı sağlar. Merkez Türkiye’nin dünya bal piyasasını yönetmesine de imkân verir. Büyük bir fırsat. Bunun yanında Türkiye Kur’an’da bahsi geçen zeytin ve incir üretimi açısından da zengin. Söz konusu merkezde balın yanında zeytin ve incir ile ilgili araştırmalar da yapılır. İmkân bulduğumda zeytin ve zeytinyağını da inceleyeceğim.”
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Senin Şehrin, Senin Siten
Tüm Hakları Saklıdır © 2013-2015 Haber Konya | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : +90 332 351 66 50 | Yazılım: CM Bilişim - Tasarım: INVIVA