• Konya14 °C

Hakan Bahçeci

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

Fetih Tamam ya Sonrası

02 Haziran 2009 11:28

İstanbul’un fethinin yıldönümünü kutladık şu günlerde. Temsili olarak fetih canlandırıldı, mehter marşı eşliğinde yürüyüşler yapıldı. Programlar düzenlenerek, toplantılar yapıldı. Millet olarak böyle kutlamaları en layığı ile yapmaktan büyük zevk alırız. Elbette böyle önemli, böyle anlamlı, böyle şanlı bir olayı tüm yönleriyle anlatmak ve yaşatmak gerek genç nesillere. Bununla birlikte İstanbul’un fethi sadece bir kesimin kutlayacağı anımsayacağı bir gün değil, tüm bu medeniyetin bu toprakların bir değeridir.

Fetih tek başına bir şehrin alınması değildir, bir hesaplaşmanın bir azmin ve kararlılığın sonucudur. Düşünce olarak zihinlere düştüğü andan itibaren ilk itici kuvvet, işin manevi yönü olmuştur. Peygamberin övgü dolu ve teşvik edici sözleri fetihle ilgilenen her bir ferdin bir nevi vahiy kaynağı olmuştur.

Atılacak adımları anlamlı ve bereketli kılan ona yüklenen derinlik ve manadır. Hal böyle olunca sonucun hayırlı ve müspet olması daha yakındır. Burada müspet kelimesini niyetin salih olması ile ilgili kullandığımızı hatırlatmak gerekir elbet.

II. Mehmet’in tahta geçme ihtimali daha düşük iken Hacı Bayram Veli, İkinci Murad’ın davetiyle geldiği Edirne’de henüz beşikteki bebeğin Fatih olacağını söylemiş ve yine İkinci Mehmet’e hocası olarak tavsiye edip gönderdiği Akşemseddin, 27 Mayıs gecesi kuşatmanın gidişatı üzerinde yapılan istişare toplantısında sert tartışmalardan sonra cemaati ikna edenlerin başını çekmiştir. İkinci Murad, Edirne’ye davet ettiği Hacı Bayram ile konuşurken İstanbul’un fethi için kendisinden dua etmesini istemiş “Bunun üzerine büyük Veli, odanın bir köşesinde, içinde şehzade Mehmed’in uyuduğu beşikle, yanında ayakta duran Akşemseddin hazretlerini göstererek şunları söyledi: “Siz Konstantiniyye’yi alamazsınız. Orayı şu beşikte uyuyan çocukla bizim çopur alacak.”

Akşemseddin, fethin azimle devamında da önemli bir rol oynamıştır. İstanbul’un düşmesi kesinleşince Avrupa ve İran ayağa kalktı. Sultan’ı ziyaret eden Macar elçileri, kuşatmayı kaldırmazsa, silaha sarılmakla tehdit edince, Sultan da onlara topları göstererek cevap verdi. Gerek doğudan, gerekse batıdan gelen bu tehlikeler üzerine, 27 Mayıs’ta Sultan’ın başkanlığında savaş meclisi toplandı. Çandarlı Halil Paşa, her yönden kuşatıldıklarını, üzerlerine gelecek tehlikeleri göğüslemelerinin güç olduğunu, imparatorun da çok ağır şartları kabul ettiğini, dolayısıyla kuşatmayı kaldırmaları gerektiğini ileri sürdü. Zağanos Paşa ile ünlü Akşemseddin ona karşı çıktılar. Akşemseddin, Kur’an-ı Kerim’de İstanbul’a işaret edilen “Beldetü’n-tayyibetün” lafzının da ebcet hesabıyla içinde bulundukları 857 Hicri yılını işaret ettiğini söyleyerek Feth–i Mübin”in muhakkak olduğunu büyük bir vecdle dile getirince, meclis kuşatmaya devam kararı aldı.

Fetih, bağrında, yukarıda anlatıldığı gibi kerametlerle, dualarla, hikmetlerle dolu bir manevi ağırlık taşımaktadır. Bu yönü unutmak fethin tarih sayfalarında bir olay olarak kalmasına sebep olacaktır.

Fetih tamam ya sonrası? Belki de bu soru fethin manevi yönü unutulduğu için cevaplanacak halde bile değil. Fethettiğimiz şehir artık bir kent, insanı yutan ve sarsan, korkutan bir anakent. Tüm bunları kabul edebilir ve fetihle bir araya getirebiliriz ancak bugün İstanbul acaba dünya için ne demektir? İstanbul, birileri için halen tekrar alınacak bir şehir midir? Yoksa fiziki işgal olmasına gerek duyulmadan ruhsuz, kimliksiz, kişiliksiz bir şehir haline getirilmesi yeterli mi görülmektedir?

Fethin manevi yönü unutulmamalı, en azından herkes aynı hassasiyetle anmalıdır

 

 

 

Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Senin Şehrin, Senin Siten
Tüm Hakları Saklıdır © 2013-2015 Haber Konya | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : +90 332 351 66 50 | Yazılım: CM Bilişim - Tasarım: INVIVA