• Konya19 °C
Karakter boyutu : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
Danıştayda bir tiyatro seyrettik
10 Mayıs 2014 Cumartesi 18:00

Danıştay'da bir tiyatro seyrettik

Başbakan Erdoğan, "Bugün de biz bir tiyatroyu Danıştay'da seyrettik. Çıkar cübbeni siyaseti çok seviyorsan çık bu siyaset meydanına orada kendini ispat et" dedi.

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin 22. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, "Bugün de biz bir tiyatroyu Danıştay'da seyrettik. Danıştay Başkanı gayet dört dörtlük bir konuşma yaptı" dedi.

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Baralor Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu'na yönelik, "Danıştayın Başkanı 25 dakika konuşuyor, ev sahibi. Bu beyefendi, orada bir saat konuşma yapıyor ve Danıştayın kuruluş yıl dönümünde konuyla ilgili değil tamamıyla baştan aşağıya bir siyasi konuşma yapmak suretiyle orada kendine göre bir tatmin. Çıkar cübbeni sen de birilerinin yaptığı gibi. Söylüyoruz, siyaseti çok seviyorsan çık bu siyaset meydanına orada kendini ispat et" dedi.

Afyonkarahisar NG Güral Termal Otel'de gerçekleştirilen, AK Parti 22. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı, Genel Başkan ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın açılış konuşmasıyla başladı. 

Başbakan Erdoğan, toplantı vesilesiyle partisinin her kademesine 30 Mart seçimlerinde elde edilen büyük başarıdan dolayı şükranlarını iletti. Toplantının bu yıl mekan darlığından dolayı ailelerle yapılamadığını belirten Erdoğan, uygun bir otel bulunması halinde gelecek toplantıların yine ailelerle yapılabileceğini söyledi. 

"Türkiye’nin ne büyük bir badireyi atlattığını göreceğiz"

Türkiye demokrasi tarihinin en zorlu seçimlerinden birini yaşadıklarını ve tüm zorluklara rağmen seçimden zaferle çıktıklarını belirten Erdoğan, şunları kaydetti:

"Burada şu noktaya, hem sizlerin hem de ekranları başında bizleri dinleyen aziz vatandaşlarımın özellikle dikkatlerini çekiyorum. 17 ve 25 Aralık tarihlerinde yapılan operasyonlar, Türkiye’ye bugünkünden çok farklı bir istikamet çizmeyi hedefliyordu. Bakın, üzerinden zaman geçtikçe bazı çarpıcı gerçeklerin ortaya çıktığını, Türkiye’nin 17 ve 25 Aralık operasyonlarında ne büyük bir tehdide maruz kaldığını, ne büyük bir badireyi atlattığını inşallah hepimiz göreceğiz ve tarih bunları tek tek kaydedecek. Eğer bu operasyonlar başarıya ulaşsaydı, inanın şu anda, başta şahsım, bakan arkadaşlarım, çalışma arkadaşlarım, partimizin yöneticileri, mensupları; hatta gazeteciler, işadamları, Yassıada benzeri mahkemelerde yargılanıyor olacaktık. Bütün planlar buna göre yapılmıştı. Senaryo, bu doğrultuda yazılmıştı.

Şahsımla ilgili söyleneni biliyor musunuz, ele geçen belgeler de şahsımın 'dönemin başbakanı' olarak anıldığı iddianameler dahi hazırlanmıştı, bunlar elimize geçti. Seçilmiş hükümet, bir yargı darbesiyle görevden uzaklaştırılacak; CHP’nin, MHP’nin, AK Parti’ye sızmış tuzlukların katılımıyla yeni bir koalisyon hükümeti kurulacaktı, bunlar hazırlandı. MHP’nin, merhum Alparslan Türkeş’in kemiklerini sızlatacak biçimde, millet ve milliyet mefkuresini ayaklar altına alarak, hainlere vagon olması, işte böyle bir beklentinin neticesiydi. Aramıza sızmış tuzlukların, en zor zamanda çekip gitmeleri, işte böyle bir ikbal beklentisinin sonucuydu. Hamdolsun, Rabbim, bunlara fırsat tanımadı. Millet, bu apaçık darbe girişimine imkan vermedi."

"Gençler, hemen her müdahalede piyon olarak kullanılmıştır"

Gençlerin geçmişte yaşanan darbeleri araştırırlarsa Türkiye'nin 17 ve 25 Aralık’ta nasıl bir uçurumun kenarından döndüğünü de göreceklerine işaret eden Erdoğan, şöyle devam etti:

"Bu darbeci zihniyet o kadar tembel, o kadar uyuşuktur ki darbe planlarken dahi yenilik yapma zahmetine girişmez. 27 Mayıs’ın darbe planları neyse gidin araştırın, 12 Eylül’ün, 28 Şubat’ın, diğer darbe girişimlerinin, 17 ve 25 Aralık darbe girişiminin planları da bire bir, tıpa tıp aynıdır. Darbeleri sadece askerler yapmaz. İnanın, yaşadığımız her darbe ve darbe girişiminde, silahlı güçlerin rolü, asgari düzeyde kalmıştır. Demokrasimize yönelik müdahaleleri, silahlı güçlerden daha ziyade bazı yargı mensupları yapmışlardır, bazı medya kuruluşları, bazı sermaye çevreleri, bugüne kadarki her müdahalede ve müdahale girişiminde bunlar baş rol oynamışlardır. Sokağa dökülen, tahrik edilen, hatta eline silah verilen gençler, hemen her müdahalede piyon olarak kullanılmıştır.

Cumhuriyet Halk Partisi, her darbe girişiminde, perde arkasında darbe mimarlığı görevini üstlenmiştir, hepsinde vardır, istisnasız. Partimizin kapatılma operasyonun arkasında yine CHP vardır, o dönemin genel başkanın 'Ankara'da da demek ki dürüst savcılar varmış' diye açıklaması olmuştur. Uluslararası malum çevreler, ajanları vasıtasıyla, maşalar vasıtasıyla, iplerini ellerinde tuttukları kuklalar vasıtasıyla demokrasiye yönelik müdahaleye destek vermişlerdir."

"CHP Genel Müdürü’nün bahsettiği isim"

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun önceki haftaki grup toplantısında Anayasa Profesörü Hüseyin Nail Kubalı'nın ismini zikrettiğini anımsatan Başbakan Erdoğan, "CHP Genel Müdürü’nün, tarihten böyle bir ismi örnek vermesi, bu isme sahip çıkması, aslında çok acı bir itiraftır ve CHP'nin bulunduğu konumunu çok açık, net ortaya koymaktadır. Bu itiraf, 17 ve 25 Aralık operasyonlarının, 27 Mayıs benzeri bir darbe girişimi olduğunun da itirafıdır. 28 Şubatta rol oynayan zat aynı değil miydi? Şahsımla ilgili operasyonları yapanlar aynı kişilerdir, isimlerini vermeyeceğim çünkü isimlerini vermek taltif olur" diye konuştu.

Erdoğan, "CHP Genel Müdürü’nün övgüyle söz ettiği, örnek bir hukuk insanı olarak gösterdiği zat, hem demokrasinin hem de merhum Menderes ve 2 bakanının katillerinden olan, bunu da itiraf etmiş olan bir zattır. Daha Yassıada’da mahkemeler devam ederken, İmralı’da darağaçları kuruluyordu. Karar verilmişti. Yassıada mahkemeleri tiyatrodan başka bir şey değildi. Hüküm verilmişti, karar belliydi, hatta Celal Bayar’ı idam edebilmek için yasa değiştirilmiş, 65 yaş üstünde olanların da idam edilebileceği hükmü getirilmişti. Hukuk, adalet olmaktan çıkarılmış, cinayetin aracı yapılmıştı" dedi.

"Güya bugün bir tane hukukçuyu dinledik"

Başbakan Erdoğan, Danıştayın kuruluş yıldönümü dolayısıyla sabah saatlerinde kutlama törenine katıldığını hatırlatarak, "Güya bugün bir tane hukukçuyu dinledik" dedi. Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu'nun konuşmasına ilişkin değerlendirmeyi yarınki kapanış konuşmasında yapacağını belirten Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:

"Bunlar, bu tür ne yazık ki hukuk mensubu. Anayasa profesörüymüş, ne olursan ol. Eğer sen bunu sindirememişsen, eğer sen doğru, dürüst konuşmuyorsan, bütün ifadelerini dürüstlük üzerine değil de maalesef dürüst olmayan ifadeler üzerine inşa ediyorsan, senden bir şey olmaz, istediğin kadar profesör ol, kusura bakmayın. Bunlarda saygı denen bir şey yok. Bir yere davetlisiniz, yasal olarak konuşma hakkınız yok ve Danıştay Başkanı 25 dakika konuşuyor, ev sahibi. Bu beyefendi orada 1 saat konuşma yapıyor ve Danıştayın kuruluş yıl dönümünde konuyla ilgili değil tamamıyla baştan aşağıya bir siyasi konuşma yapmak suretiyle orada kendine göre bir tatmin... Çıkar cübbeni sen de birilerinin yaptığı gibi. Siyaseti çok seviyorsan çık siyaset meydanına orada kendini ispat et. 

Orada devletin üst ricali, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı herkes orada, yargı orada bir kısım da şakşacılar var malum... Onlar da alkışlıyor bir kısmı, hepsi değil, onlarla da tatmin oluyor. Artık tahammül tahammül tahammül... 25 dakika Başkan konuşacak, sen orada 1 saat konuşacaksın. Bu millet seni dinlemeye mecbur mu?"

"Depremden bugüne kadar 5 katrilyon Van'a destek verdik"

Başbakan Erdoğan, Metin Feyzioğlu'nun konuşmasında Van ile ilgili tamamen yalan ve yanlış ifadeler kullandığını vurgulayarak, Van'a yapılan yatırımlar, hizmetler ve eserlerle ilgili konuyu bilmediğini söyledi. 
Van'da kiracılara ev vermediklerini, orada 18 bin konut yaptıklarını ve bunların öncelikle deprem de evlerine kaybeden evsahiplerine verdiklerini, kalan konutları da kiracılara kura ile sattıklarını anlatan Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:

"Orada kiracılardan konut sahibi olmak isteyen olursa TOKİ konut yapmaya devam edecektir, TOKİ konutlarından gider alırlar. Bunlar orada konut sahibi değildi ki sen nasıl hukukçusuz. Zaten kirada oturuyordu, şimdi de bir başka yerde kirada oturur, olayın aslı bu. Ama bunun nakledişi farklı. Biz kimseyi açıkda bırakmadık, devamlı aş, sürekli yağdırdık. Orada depremden bugüne kadar 5 katrilyon Van'a destek verdik. Bundan zerre kadar bahsetmiyorsun, orada kalkıp Hükümetimizi, utanmadan, sıkılmadan yargılamaya yöneliyorsun, sen nasıl yargı mensubusun? Çünkü müracaat ettiği kapı belli, kendi zihniyetinde, kendi kafa yapısında kişiler. Bir sor bakalım, oraya neler yapıldı. Gitmiş konteynere gezmiş, o konteynerlerin oraya gelmesi bile önemlidir. Bunlar hiçbir zaman dertli olmamışlar ki duygu sömürüsüyle işi farklı yere çekiyor."

"Ölüm üzerinden rant devşirmeye çalıştılar"

Mısır ve Ukrayna'nın durumunun ortada olduğunu anlatan Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Özgürlük diyerek sokaklara dökülen, sosyal medyanın kuralsız ve sınırsız tahriklerine maruz kalan gençler, hem Mısır’da hem Ukrayna’da yüzlerce kişinin ölmesine, bu ülkelerin karartılmasına sebep oldular. Bakın burada şunu açık açık söylüyorum. Bu ülkede öyle medya kuruluşları var ki, öyle yazarlar var ki, öyle sermaye sahipleri, öyle siyasetçiler var ki, onlar için en iyi genç, ölü gençtir. Onlar, gençlerin dirisini değil, ölüsünü severler. Çünkü ölüm üzerinden istismar üretmeyi çok iyi bilirler. 30 yıl boyunca, bu ülkede, işte o malum medya, o malum sermaye çevreleri, o malum siyasetçiler, ölüm üzerinden rant devşirmeye çalıştılar.

"Bu ülkede özgürlüklerin düşmanı her zaman CHP olmuştur"

Konuşmasında gençlere de seslenen Başbakan Erdoğan, 27 Mayıs öncesinin hadiselerine bakmalarını tavsiye ederek şunları söyledi:

"Bize ne söyleniyorsa, aynısının merhum Menderes ve hükümetine söylendiğini göreceksiniz. Arşivlerden o zamanın gazetelerini getirttim, açtım, baktım aynı şey, aynı başlık, hiç değişen bir şey yok. Aynı kelimelerle, aynı cümlelerle, aynı köşe yazıları ve aynı manşetlerle, merhum Menderes’e nasıl taarruz ettilerse, bize de öyle taarruz ettiklerini görüyorum siz de göreceksiniz. İnanın, aradaki benzerlik sizleri de şaşırtacak. Bu ülkede özgürlüklerin düşmanı her zaman CHP olmuştur, ama başkalarını 'özgürlük düşmanı' diye itham eden de her zaman CHP olmuştur. Medyaya en ağır baskıları uygulayan CHP olmuştur,  'Basın özgürlüğü yok' iftirasını atan da her zaman CHP olmuştur.

Bu ülkenin tarihinde, tek bir diktatör vardır. O da CHP’nin Milli Şef’idir. Ama aynı CHP, merhum Menderes’e de merhum Özal’a da bize de 'diktatör' diyecek kadar yüzsüz olmuştur. CHP şu anda, o hiç değişmeyen tarihi rolünü oynuyor, hiç değişmeyen vazifesini yapıyor. Ne diyorlar 'özgürlük yok', ne diyorlar 'diktatör'. Hem ülkede gerilimi tırmandırmak istiyor, hem de Türkiye’yi uluslararası platformlarda karalamaya çalışıyor. Bir takım uluslararası dernekler de işte bu CHP’nin, CHP yandaşı medyanın algı operasyonlarına kanıyor ve Türkiye’yi basının özgür olmadığı ülkeler sınıfında gösteriyor."

İnşallah 17 Aralık darbesi tarihimizdeki son darbe girişimidir

"18 Nisan 1960’da, CHP’nin Milli Şefi İsmet İnönü, Meclis’te dehşet verici bir konuşma yaptı" ifadesini kullanan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"O kısa konuşması, baştan sona tehdit içeriyor ve adeta 27 Mayıs'ı önceden haber veriyordu. İsmet İnönü, o tarihe kara bir leke olarak geçen konuşmasında özetle şunu söyledi, çok anlamlı ifadeler var. 'Biz ihtilalden yetişmiş insanlarız' diyor, 'Bu yolda devam ederseniz sizi ben de kurtaramam'. Ardından da 'Şartlar tamam olduğu zaman milletler için ihtilal meşru bir haktır' diyor. Evet. İsmet İnönü, tam da Meclis kürsüsünden ifade ettiği gibi, ihtilalden yetişmiş bir neslin üyesiydi. 23 Ocak 1913’te, tarihimizdeki ilk darbeyi yapan İttihat ve Terakki Fırkası'nın işte o ihtilalci ruhunu taşıyordu. CHP, 1913’ten bugüne kadar, 100 yıl boyunca, bu ihtilal ruhunu kaybetmedi.

Gazi Mustafa Kemal’in, Meclis’i en yüksek merci olarak tanımlamasına rağmen, hem İnönü hem CHP, halkın iradesini çiğneme alışkanlığından hiçbir zaman vazgeçmedi.

Benim ümidim ve arzum şudur. İnşallah, ilk darbenin 100’üncü yılında yapılmak istenen 17 Aralık darbesi, tarihimizdeki son darbe girişimidir. 30 Mart seçimleri, inşallah, 100 yıllık darbeler tarihini artık kapatmıştır. 30 Mart, CHP’nin sembolü haline geldiği yani ihtilal ruhunun adeta cenaze namazının kılındığı tarihtir. Millet, her seçimde yönetime el koymuştur. Ancak 30 Mart seçimlerinde millet artık sarsılmaz şekilde, geriye gitmeyecek şekilde yönetime el koymuştur. Millet, komploları bozmuştur. Millet, darbeye gerekçe oluşturmak için yapılan sokak eylemlerine sabırla tahammül etmiş, bu eylemleri bozmuştur."

Cumhurbaşkanlığı seçimi

Cumhurbaşkanının seçim şekli konusunda, 27 Mayıs ve sonraki darbelerden bugüne kadar karanlık bir miras olduğunu dile getiren Erdoğan, "1960'a kadar partilerin liderleri seçimden zaferle çıktıklarında cumhurbaşkanı oluyorlardı. Şimdi CHP ne diyor? 'Hayır' diyor değil mi? Senin geçmişinde olan bu" dedi.
Tek parti dönemlerinde Gazi Mustafa Kemal ve İsmet İnönü'nün bu şekilde cumhurbaşkanı olduğunu anımsatan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Bunlar milleti ne zannediyorlar? Benim milletimin bunu bilmesi lazım. 1950'de Demokrat Parti seçimi kazandığında da Celal Bayar cumhurbaşkanı seçildi. 27 Mayıs darbesi sonrasında Türkiye'de çok partili sistemde hiçbir seçimi kazanamayacağını bilen CHP işte bu sistemi orada değiştirdi. Cumhurbaşkanı milli iradenin temsilcisiyken, 27 Mayıs'tan sonra adeta vesayetin, statükonun, bürokrasinin temsilcisi olarak konumlandırıldı. Cumhurbaşkanlığına öyle bir rol biçildi ki sanki hükümete ve millete karşı rejimi korumak vazifesi cumhurbaşkanına aitti. Meclis ve hükümet milli irade tarafından belirlenirken cumhurbaşkanlığı makamı bunların üzerinde bir vesayet makamı olarak teşkil edildi. 2007 yılında anayasa değişikliği yoluyla cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi sistemini getirmemiz başlı başına bir devrimdir, başlı başına 27 Mayıs darbesinin önemli bir prangasının koparılıp atılmasıdır. 10 Ağustos 2014'te, yani tam 3 ay sonra cumhurbaşkanı milli irade tarafından belirlenecek, millet tarafından belirlenecek. Böylece Türkiye'de yeni bir süreç başlamış olacak."

"Kimsede kaygıya, endişeye sebep olmasın"

Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesinin, hiç kimsede kaygıya ve endişeye sebep olmaması gerektiğine işaret eden Erdoğan, şöyle devam etti:

"Cumhurbaşkanının Meclis tarafından seçilmesi sistemi eski değil 27 Mayıs'ta başlayan darbe ürünü bir sistemdir. Türkiye'de seçimlerde gelmiş cumhurbaşkanı deneyimini geçmişte yaşamıştır ve hiçbir sorun çıkmamıştır. Tam tersine bürokratik vesayeti temsil eden cumhurbaşkanlığı makamı Türkiye'de siyasetin alanını daraltmış, sorunların çözümünü kilitlemiştir. Merhum Turgut Özal gibi Sayın Abdullah Gül gibi sivil cumhurbaşkanlarımız olmuş ama sistem umut vaat eden köklü bir değişikliğe hiçbir zaman maalesef ihtiyaç duyar diye beklerken bu gerçekleşmemişti. Ama artık bunun ihtiyaç olduğu her yerde konuşulur hale geldi. 29 Ağustos 2014'ten itibaren Türkiye'nin bugünden çok daha iyi, çok daha demokratik, çok daha umutlu ve heyecanlı olacağını inşallah hep birlikte görecek ve yaşayacağız. Adayımız kim olursa olsun politikalarımız, çizgimiz, yolculuğumuz hız kesmeden devam edecek, ilkelerimiz taviz verilmeksizin muhafaza edilecek, Türkiye ekonomide 2023 hedeflerine doğru kararlılıkla ilerleyecek. Adayımız kim olursa olsun çözüm süreci asla sekteye uğramayacak. Kanı durdurmak, göz yaşını dindirmek, kardeşliği en güçlü şekilde tesis etmek için verdiğimiz mücadele asla yavaşlamayacak. Milli iradenin tercihiyle gelen bir cumhurbaşkanının, aynı şekilde göreve gelmiş bir hükümeti hep birlikte göreceğiz, göreceksiniz."

''8 seçimin 8'inde de biz bunlara aritmetik dersi verdik''

CHP, MHP, BDP ve onların yanında irili ufaklı birkaç partinin, Pensilvanya ile işbirliği yaptığını belirten Erdoğan, kendi aralarında ittifak yaptıklarını, her türlü ahlak dışı itham ve iftiraya başvurduklarını ama yine de kaybettiklerini söyledi.

Erdoğan, şunları kaydetti:
''Var güçleriyle saldırdılar. Ellerinde ne varsa fırlattılar. Her çirkefliği, her çirkinliği denediler. Yine de kaybettiler. Şimdi bunlar biliyorsunuz AK Parti ile 8 seçimde karşı karşıya geldiler. 3 yerel, 3 genel, 2 referandum. 8 seçimin 8'inde de biz bunlara aritmetik dersi verdik. Ama çaktılar, çaktılar. Hatırlarsanız rakamları topluyor, çıkarıyor, bölüyor, çarpıyor 40 rakamını buluyordu. Şimdi cebirden ümidi kestiler, kendilerini geometriye vermişler. Üçgenler çiziyorlar, iç açılarını, dış açılarını topluyorlar, cetvel, pergel, gönye, sanki cumhurbaşkanlığı seçimine değil de LYS imtihanına hazırlanıyorlar. Böyle bir durum içindeler. Zaten geometriden anlasalardı paralel ile iş tutmazlardı. Ondan da anlamıyorlar. Çünkü iki paralel çizgi sonsuza kadar birbirine değmez. Bunu görmeleri gerekir. Paralelle iş tutanın da yolu milletle, devletle, iktidarla, hele hele Çankaya ile hiç kesişmez.''

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ve üç dönem kuralının çerçevesinde, partinin nasıl şekilleneceğinin çok büyük bir önem arz ettiğini belirten Erdoğan, şunları kaydetti:

''Öncelikle şunu hatırlatmakta fayda görüyorum. Aday tespiti için yoğun istişarelere başladık. Şu ana kadar Merkez Karar ve Yönetim Kurulumuzla, milletvekillerimizle, büyükşehir belediye başkanlarımızla, il başkanlarımızla istişareleri yaptık. Kadın kollarımızla, gençlik kollarımızla, hepsiyle. Bunları gerçekleştirdik. Bugün ve yarın burada değişik konularda da istişarelerimiz devam edecek. Bu süreç bu şekilde devam ederken en geç bu ayın sonu veya haziranın ilk yarısı gibi artık bu işi bitirip, adayımızı kamuoyuna açıklayacağız. Biz Afyonkarahisar'da yola çıktığımızda, ne demiştik, 'Uzun ince bir yoldayız, gidiyoruz gündüz gece'. Gideceğiz gündüz, gece inşallah. 13 yıl boyunca 'Durmak yok, yola devam' sloganıyla hiç bunu yolumuzda, yanımızdan eksik etmedik. Hamdolsun tüm teşkilatımız buna sahip çıktı. İlkemiz oldu bu bizim.''

Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Senin Şehrin, Senin Siten
Tüm Hakları Saklıdır © 2013-2015 Haber Konya | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : +90 332 351 66 50 | Yazılım: CM Bilişim - Tasarım: INVIVA