• Konya19 °C
Karakter boyutu : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
Aydınlar Ocağında İslam aile yapısı ele alındı
15 Mart 2012 Perşembe 15:54

Aydınlar Ocağı'nda İslam aile yapısı ele alındı

Aydınlar Ocağında konuşan Prof. Dr. Saffet Köse, Batı kültüründe özgürlük demek, tanrıdan bağımsızlaşmak demektir.
Aydınlar Ocağı’nda konuşan Prof. Dr. Saffet Köse, “Batı kültüründe özgürlük demek, tanrıdan bağımsızlaşmak demektir. Bizim kültürümüzde ise, Allah’a yaklaştıkça özgürlük artar. Kadın-erkek eşitliği diye bir şey yok” dedi.


Konya Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi İslâm Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Saffet Köse, Konya Aydınlar Ocağı’nın Salı Sohbetleri’nde “Modernizmin İslâm Aile Yapısına Tesirleri”ni ele aldı.
 
Sille Kültür Evi’nde gerçekleştirilen sohbette Prof. Dr. Saffet Köse, modern kültürün  kendini din karşıtlığı üzerine oturttuğunu ve aydınlanma düşüncesiyle birlikte batı düşüncesiyle yetişen insanların kiliseyi devre dışı bıraktıklarını vurguladı.  Köse, modernizmi “İnsanlar vahyin karanlığında aklın aydınlığına çıktıklarını düşündüler. Yani vahiy karanlığı, akıl da aydınlığı temsil ediyor. Kiliseden kendilerini kurtardılar ve aydınlığa çıktılar. Türkiye’deki “aydın” kelimesi, bu açıdan bence çok sakat bir kelime. Bu tam anlamıyla ideolojik bir konumlandırma. İnsanı temsil eden bir şey bu. Ortaçağda kilise dediğimiz şey Tanrının yerine, insanı merkez aldılar. Yani tanrıyı devre dışı bırakarak insanı merkeze oturttular.  Vahyi merkezden çıkarttılar, aklı oraya yerleştirdiler. Mabedi merkezden çıkarttılar mektebi oraya koydular. Dini merkezden çıkarttılar ilmi oraya koydular. Hümanizmanın esprisi de budur zaten. Yani tanrılaşmış bir insan tipi. Yakasını tanrıdan kurtarmış ve bir müddet sonra da bir uca savrularak nefsinin kölesi haline gelmiş bir insan tipi oluştu” şeklinde özetledi.  
 
Türkiye’de entellektüel seviyedeki insanlarımızın da,  İslam’ın temel kaynaklarını bizzat o kültür içerisinde okuyup anlayabilecekleri bir ortama sahip olmadıkları için İslam’ı kilise kültürü üzerinden okuduklarına işaret eden Prof. Dr. Köse, “Sıkıntı burada başlıyor.. Yani İslam’a kilise kültürü açısından yaklaşıyorlar. Türkiye’de hakim kesim maalesef İslam’a hıristiyanlık açısından bakıyor. Onun için dini olarak ne varsa çok müthiş bir hassasiyet gösteriyorlar. Mesela bu kesintili, kesintisiz eğitim, din ve iman tartışmalarının arka planında hep dine yaklaşım var” şeklinde konuştu.
Modern kültürün ürettiği eşyaya bakış, hak, sorumluluk ve özgürlük gibi kavramların Müslüman kültüründe de olduğuna dikkati çeken Köse, modern kültürün bunların içini boşaltarak seküleştirdiğini,  Tanrıyı dışarıya atarak onun yerine insanı merkeze aldığını kaydetti. Müslüman kesimin de, modern kültürün ürettiği bu kavramlar ile kendi kavramlarını melezleştirdiğini savunan Köse, daha çok “özgürlük” kavramı üzerinde durarak “Batı kültüründe özgürlük demek, tanrıdan bağımsızlaşmak demektir. Bizim kültürümüzde ise, Allah’a yaklaştıkça özgürlük artar. Allah’a yaklaştıkça nefsinden azad olmuş olur. Gerçek özgürlük de budur. Hz. Mevlâna, çok güzel söylüyor: “Yarabbi her köle azad edildiği zaman sevinir, ben ise Sana kul ve köle olduğum zaman sevineceğim” diyor. Kuşeyri de; “Özgürlüğün hakikatı, kulluğun kemâlindedir” diyor. Batı’da ise insanlar, özgürleşeceğiz diye nefislerinin kulu ve kölesi oldular” şeklinde konuştu.
 
Modern kültürün özgürleşmenin enstrümanı olarak kadın giyimi ile kadının toplumsal
hayattaki yerini merkeze aldığını belirten Köse, şunları dile getirdi:  “Bir profesör başörtüsünü tutsaklığın sembolü olarak görebilir. O zihin açısından bu normal, çünkü Allah’a bağlanmak onlarda tutsaklık olarak görülüyor. Oysa bizde o başörtüsü özgürlüğün simgesidir. İki özgürlük arasında fark var. Şimdi ben özgürüm diyen bir Müslüman, batı kültüründeki özgürlük tanımına göre mi, yoksa kendi kültürümüzdeki özgürlük tanımına göre mi bunun içini dolduracak?  Maalesef bizim kavramlarımızın genetiği ile oynandı.”

“Kadın-erkek eşitliği diye bir şey yok”
Kur’an-ı Kerim’in tarifine göre; ailenin temel direği olan karı kocanı birbirleriyle bütünleşmiş, yekvücut olmuş insanlar olduğunu ifade ederek bunu, “ Kadın erkek için bir elbisedir, erkek de kadın için bir elbisedir. Yani birbirlerinin koruyucusu iki kutuptur” şeklinde açıklayan Prof. Dr. Köse, karı koca arasındaki ilişkileri ve eşitlik üzerine şunları dile getirdi: “Ailede karı koca arasındaki ilişkileri belirleyen şey adalet değildir. Fazilettir, ihsandır, digergamlıktır, fedakârlıktır. Biz Türkiye’de aile içerisinde birbirinden ayrı birey ürettik. Bu çok tehlikeli bir şey. Bunun önüne geçmek için birleştirici, bütünleştirici ve kuşatıcı bir aile yapısı oluşturmalıyız.
 
Modern kültürün bizim eşyaya bakışımızı tamamen değiştirdiğine dikkati çeken Köse,  
Rum suresi 21. Ayeti hatırlatarak “Allah, aile ilişkilerini üç kavram üzerine oturtuyor. Bunlar rahmet (merhamet) ihsan (nezaket ve incelik) karşılıksız sevgi ve sekinettir. Burada modern kültürün bize yutturduğu zokalardan birisi de kadın-erkek eşitliğidir. Kadın erkek eşitliği diye bir şey yok. Kadın erkek eşitliği demek, aslında kadın ve erkeği iki yarıya bölmek demektir. Kur’an-ı Kerim’in anlayışı şudur; kadın ve erkek eşit değildir, birbirinin tamamlayıcısıdır. Kadın erkek arasında mutlak eşitlik yoktur. Her ikisi birbirini tamamlar ve yekvücut olurlar.”

Mahremiyeti ve anne şefkati
Modern kültürün aile mahremiyetini perişan ettiğini ve mahremiyet diye bir şey bırakmadığını dile getiren Prof. Dr. Köse, bunu Batı’dan bir örnekle şöyle anlattı: “Avrupa’da çıkan gazetelerde bekâretini satışa çıkararak ilan veren kızlar var. İnsan bedeni kutsaldır, satılamaz. Tüketime konu olacak ne varsa insanlar onu açıyorlar. Kutsal diye bir şey kalmadı. Çünkü modern kültür kutsalları istemiyor. Ernest Biranea diye bir adam var. Yazdığı kitabında ben hiçbir kutsalın olmadığı, hiçbir doğmanın olmadığı, kilisenin, mabedin ve hiçbir sembolün olmadığı bir dünyada yaşamak istiyorum diyor. Tam istedikleri şey bunlar işte. Bunlar olmayacak. İnsan ne istiyor? Hayvanlaşmak. .Hayvanlaşsın, onun özgürlüğüdür diyor. Bu noktaya geldiler. Kur’an-ı Kerim bunlar için  “hayvanlardan da aşağı” diyor.
 
Aile içerisinde özellikle çocuklar arasındaki iletişimde sıcak bir yuva ortamı oluşturamadık. Bu neslin üzerinden anne eli kalktı. Gerek Kur’an-ı Kerim’de, gerekse hadis-i şeriflerde anne şefkatinin, anne merhametinin, anne kucağının yerini doldurabilen hiçbir güç şimdiye kadar tesbit edilememiş. Psikolog Nevzat Tarhan; bir çocuk için en temel deprasyon sebebi, anne kucağından mahrumiyettir, diyor. Ana kucağının yeri doldurulamıyor. Ev içerisinde yalnızlaştırılmış bir çocuk tipi ortaya çıkmaya başladı. Peygamberimiz; “Kimin bir çocuğu varsa onunla çocuklaşsın” diyor. Modern hayatın getirdiği birtakım sıkıntılar var. Bu sıkıntıları ancak mutlu bir aile yuvası kurarak ve kendi özümüze dönüp, bizim kavramlarımız üzerine ilişmiş olan o parazitleri temizleyerek aşmalıyız”

Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Senin Şehrin, Senin Siten
Tüm Hakları Saklıdır © 2013-2015 Haber Konya | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : +90 332 351 66 50 | Yazılım: CM Bilişim - Tasarım: INVIVA